Kariyer tavsiyelerine ilişkin tartışma noktalarının tam da öbeğinde oturan bir konudur: İş hayatında uzmanlaşmalı mıyız, yoksa “her şeyden ortaya biraz” yaklaşımını mı benimsemeliyiz? Hani şu meşhur, İngilizcedeki “specialist – generalist” karşılaştırması… Söze “generalist” kelimesinin Türkçe’de sözlük olarak karşılığı olmasına rağmen, eğer iş ve kariyer alanında bir kullanımdan bahsediyorsak, tam bir karşılığının bulunmadığını söyleyerek başlayalım. Kimbilir, belki de herkes bir konunun tam uzmanı olmayı başarmış olduğundan; buna ihtiyaç duyulmamıştır. Ama dünyada bu ayrım ve bu iki isim, sıkça dillendiriliyor.
Belki de en ironik olan şey, “birkaç konuda uzmanlaşmak” kavramı. Böyle bir söylem tabii ki birçok soruyu da beraberinde akla getiriyor: Uzmanlaşmak ile tam olarak neyi kast ediyoruz? Uzman kime denir? Bir konuda uzmanlaşmak ne kadar süre alır? Uzmanlaşma bir yerde biter mi? Çok farklı branşlarda aynı anda uzmanlaşabilir miyiz? En fazla kaç farklı alanda uzmanlaşmak mümkündür? Vs. vs… Bu sorular, özünde bir sorgulamayı açığa çıkarıyor. Zira, bunun olabilirliği konusunda kolay kolay ikna olmayanların sayısı hiç de az değil. Ve tüm bu soruların beslediği esas soru: Birkaç konuda uzmanlaşmaya çalışmak, aslında “generalist”ten biraz daha hallice olmak değil midir?
Öncelikle nasıl bu noktaya gelindiğini anlamamız gerekiyor ve bu da son derece basit: Dijital eşik sonrası, bilgiye erişim her zamankinden daha kolay hale geldi. Ülkeler kamu harcamalarında eğitime gittikçe daha büyük paylar ayırmaya başladılar. Eğitim sistemleri ise (aslında bitmek bilmeyen) bir dönüşümün içerisinde kendilerini buldular. Bugün örneğin ilkokulda çocuğunuzun gördüğü dersleri, aynı yaşta iken kendi görmekte olduğunuz derslerle hafızanız yardımcı olduğu düzeyde bir karşılaştırın lütfen… Sonuca hayret etmeniz kaçınılmaz. Diğer taraftan iş gücü piyasası çok daha rekabetçi hale geldi. Daha çok bilen, daha revaçtadır algısı ile insanlar adeta her şeyi öğrenme gayretine girdiler. Zamanın azlığı ise insanları, derinlik yerine genişlik tercihine itti. Bunu ortam da tetikledi tabii ki… Firmalarda çalışanlardan beklentiler gittikçe artmaya başladı. Ve tabii ki kurumlar çoğu zaman artan verimlilik baskısı ve bazı durumlarda da yalınlık adına “çok yönlü” personeli tercih eder oldular.
O halde tüm bu gelişmeler üst düzey yöneticiler ve CFO için ne ifade ediyor?
Yıllardır CFO’nun değişen rollerini, genişleyen oyun sahasını altını çize çize vurguluyoruz. Ve bugün gelinen noktada görüyoruz ki, gerçekten de “her işten anlayan, her işi yöneten – yapan” CFO’lar revaçta. Muhasebe (yasal, yönetim, UFRS), Vergi, Hazine ve Finansman, Raporlama ve Konsolidasyon, Finansal Planlama / Bütçe ve Analiz, Yatırımcı İlişkileri, Mali Kontrol, Finansal Risk Yönetimi, Yatırımcı İlişkileri, M&A (Birleşme, Satın Alma ve Tasfiyeler) diye uzayıp giden bir liste… Öteden beri böyle miydi derseniz, hayır… Kesinlikle değildi. Muhasebecilik mesleği ile başlayan yolculuğun bugün geldiği nokta bu on maddeye sığdırmaya çalıştıklarımız. Üstelik saydıklarım sadece ana başlıklar. Altlarında bir dolu detay uzmanlık gizlenmiş durumda. Örneğin yasal muhasebe denildiğinde eğer tek bir ülkede değil de geniş bir coğrafyada faaliyet gösteren bir şirketseniz bu alan genişliyor. Ya da olağan vergi işlemleri ile transfer fiyatlandırması birbirlerinden oldukça farklı konular. Bir de finansal enstrümanlara dair gelişmeler var. Yatırım, finansman ve finansal risk yönetimi gibi amaçlara yönelik yeni çıkan ürünlere adapte olmak ve onlardan da faydalanıyor olmak CFO’ların önceliklerinde. Şöyle düşünün… On sene önce kaç kişi Türkiye’de sukuktan bahsederdi? Tabii ki tüm bu alanlarda dış uzmanların kapısını çalmak gerekiyor ama o kapıları açan kişilerle de yürütülecek fikir alışverişlerinden bir kazanım elde etmek ve sinerji yaratmak adına, CFO’lar kendi bilgi seviyelerini ve teknik donanımlarını belirli bir eşiğin üzerine taşımalılar.
Bu kadarla da bitmiyor. Her finansçı artık yarı-hukukçu, yarı-bilgi teknolojileri uzmanı… Fikir sahibi, genel bilgi sahibi olmayı da kast etmiyorum. Bu finans dışı ama finansla iç içe geçen konulara CFO’lar şaşırtıcı düzeyde hakim durumdalar. Tüm bu başlıklar bir tercih sonucu oluşmuş bir liste değil; işin gereği gibi yürütülmesi için olması şart olan şeyler. Kanunların sık sık değiştiği, teknolojinin baş döndürücü şekilde ilerlediği bir ortamda bu “yan dal”larda güncel kalmak da kolay değil. Örneğin CFO’ların 1990’lı yıllarda teknoloji namına ajandalarında ERP yazılımları önemli bir yer tutarken, daha sonra odakları Konsolidasyon / Bütçe / Raporlama çözümlerine kaydı, içinde bulunduğumuz dönemde ise iş analitiği, bulut ve büyük veri spot ışıklarının altında. Yukarıda belirttiğim iki alan da, yani teknoloji ve mevzuat da artık birbirine geçişti. Örnek vermek gerekirse e-beyanname, e-fatura, e-defter şeklinde devam eden elektronik uygulamalar sayılabilir. Hukuk ise gerçekten de bambaşka bir cephe. Bilhassa yurtdışında iş yapan firmalarımızın CFO’ları için devreye uluslararası hukuk da giriyor. Ülkeden ülkeye başka hiçbir şeyin bu kadar değişmediğini de dikkate alırsak, artık gerisini siz düşünün. İş hayatında atılan her adımın business, insan, hukuk ve finans açısından bir etkisi vardır. Hepsinden de CFO etkilenir (ve bir diğer bakış açısıyla hepsini de CFO etkiler) Saydıklarım bir öncekinin yerine geçen şeyler değil; bir öncekinin yanına, üstüne eklenen şeyler. Yani hepsini bir ölçüde öğrenmek ve bilmek zorundasınız. Ve tabii ki bunların üzerine bir de edinilmesi gereken sektör bilgisini ekleyin. Teorik bilgilerin deneyimleyerek bir noktaya geleceğini de unutmamalıyız.
Böyle kabarık bir sorumluluk alanını yazarken, bunları katıldığım seminerlerde anlatırken inanın ben dahi bazen yoruluyorum. Resim böyle olunca ister istemez “Bir CFO en fazla ne kadar, nereye kadar uzmanlaşabilir ki?” sorusuna takılıyor aklım. Özellikle genç CFO’lar için bu daha da zor bir sınav. Artık 30’lu yaşların başında başlıyor CFO’luk yolculuğu ve ne öğreniyorsanız aslında iş hayatında öğreniyorsunuz. Bir insanın bu kadar farklı konuda aynı anda derinleşmesi ve “uzman” olması neredeyse imkansız. Genişledikçe derinleşmek güçleşiyor. Zaman ve odak kısıtları karşımıza çıkıyor. Öte yandan kendi gelişimine odaklı ve bilinçli bir şekilde eğilen bir CFO için, birden fazla alanda uzmanlaşmak tabii ki mümkün. Banka – hazine kökenli bir CFO’nun CMA sertifikası alması, UFRS eğitimleri ile kendini geliştirmesi gibi… Ama bu da zaman alan bir süreç. O halde CFO’lar uzman mı, “generalist” mi diye sorarsanız; benim cevabım %50 uzman,%50 generalist olur. Bu mekanizma şirketlerde işliyor mu diye sorarsanız, bugün itibariyle yanıtım “büyük oranda evet” olur. Gelecekte de böyle devam eder mi diye merak ediyorsanız, bu sorunun esas muhatabı CFO’lar diye düşünüyorum…
Leave a Reply