Geleneksel Deloitte Avrupa CFO Anketi: CFO’lar Geleceğe Umutla Bakıyorlar
Her yıl iki kez 17 farklı Avrupa ülkesinden 1.000’den fazla CFO’nun katılımı ile Deloitte Avrupa CFO Anketini gerçekleştirmekteyiz. Bu ankete ülkemizin önde gelen şirketlerinin üst düzey mali işler yöneticileri de büyük ilgi ve katılım gösteriyor. Özellikle ekonominin nabzını tutabilmek adına, CFO’ların görüşlerini almanın son derece önemli olduğuna inanıyorum. Ne de olsa onlar paraya yön veren profesyoneller. Bu makalemde Deloitte Avrupa CFO Anketi 2016 3. Çeyrek Sonuçlarını, Türk CFO’ların ve Avrupalı meslektaşlarının bakış açılarını sizlere aktarmaya çalışacağım.
CFO’ların Temkinli Ama İyimser
2016 1. Çeyrek döneminde gerçekleştirmiş olduğumuz bir önceki anketimizle son CFO anketimiz arasında çok uzun bir zaman dilimi olmasa da, ülke olarak başta 15 Temmuz’daki darbe kalkışması ve güney sınırımızın ötesindeki gelişmeler olmak üzere birçok önemli olay yaşadık. Anketimizi gerçekleştirirken bu gelişmelerin Türk CFO’lar üzerinde nasıl bir etki bırakacağını açıkçası bizler de merak ediyorduk. Sonuçlardan gördüğümüz kadarıyla şirketlerin paralarını emanet ettikleri profesyonellerde bir panik veya karamsarlık havası oluşmuş değil. Bununla birlikte ilk çeyrekteki araştırmamızdaki temkinlilik ve “bekle gör” yaklaşımının devam ettiğini gözlemlemekteyiz.
Araştırmaya göre şirketlerinin genel olarak finansal performanslarının daha iyiye doğru gideceğine inanan CFO’larımızın oranı %34’ten %30’a inmiş durumda. Gelir artışı bekleyenlerin oranı ise 2016’nın ilk çeyreğinde %71 iken, şu anda %68 olarak karşımıza çıkıyor. Global – bölgesel sosyal, ekonomik ve jeopolitik gelişmelere rağmen şirketlerimizin neredeyse dörtte üçünün gelirde büyüme sağlayacağına inanması oldukça pozitif bir tablo ortaya koyuyor. Kar marjının daha iyiye gideceğine inananların oranı ise %54. Bunu destekler şekilde birçok firmamız karlılığı arttırıcı projelere başlamış durumda.
Bunların da ötesinde, anket sonuçlarına göre yatırımlarda veya istihdamda bir daralma öngörülmemesi dikkat çekici. CFO’lar olan biten bir takım olumsuzlukları kısa vadeli görmekteler ve uzun vadede ekonomiye, şirketlerinin performansına güveniyorlar. Örnek vermek gerekirse, yatırımlarının artacağını belirtenler bir önceki ankette olduğu gibi %40 seviyesinde. Bu derece bir yatırım ve büyüme iştahının Türk firmalarının artık genlerine işlemiş olan girişimcilğin doğal sonucu olarak önemli bir gösterge teşkil ettiğini düşünüyorum. Daha da ilginç olan nokta ise, istihdamdaki artış beklentisi. Daha önceki ankette, bu beklentinin oranı %36 ile sınırlıydı. Şimdi ise %46’ya çıkmış durumda. Yani ülkemizdeki şirketlerin neredeyse yarısı, daha fazla çalışana sahip olmayı hedefliyor. Personel azaltımına gitmeyi düşünen şirketlerde ise kayda değer bir artış söz konusu değil. Şirketlerimizin bu yönde ortaya koyacağı irade, ekonomide daralma ve işsizlik gibi risklerin de büyük olmadığını gösteriyor ve bizlere umut veriyor.
Risklere Mesafeli Yaklaşıyoruz
Anketimizle ilgili bir diğer önemli başlık “riskler”. Bu anketi CFO’larımız ile paylaştığımızda Brexit referandumunun üzerinden 3 ay, kalkışmanın üzerinden yaklaşık iki buçuk ay, Suriye’de icra edilen Fırat Kalkanı operasyonu üzerinden ise yalnızca 1 ay kadar zaman geçmişti. Derecelendirme kuruluşlarının Türkiye ile ilgili kararları gündemdeydi ve ABD başkanlık seçimleri henüz sonuçlanmamıştı. İşte böyle bir ortamda gerçekleşen anketimizde, CFO’ların finansal piyasalara ve ekonomiye ilişkin belirsizlikle ilgili fikirlerinin çok fazla olumsuzlaşmadığına tanık olduk. İlk anketimizde %67 gibi bir belirsizlik vardı, tüm bu atmosfere rağmen bu oran %69’a erişerek neredeyse aynı seviyede kaldı. Bunun son derece olağan olduğunu söyleyebilirim. Dünya ve Türkiye olarak herşeyin her yönde çok hızlı değişebildiği özel bir dönemden geçiyoruz. İşte bu noktada belirsizlikleri yok saymak değil, nasıl yöneteceğimize karar vermek; bu yönde stratejiler geliştirip aksiyonlar almak önem kazanıyor. Öte yandan CFO’ların riskle ile ilgili net tavırları devam ediyor. 2016 ilk çeyreğinde daha fazla finansal risk almamak gerektiğini düşünen CFO’ların oranı %94’ü bulmaktaydı. Şu an bu rakamın %86 civarına inmesi risk iştahında bir artışa işaret etse de, gene de CFO’larımızın oldukça temkinli olduklarını söylemeliyiz. Bu oranın aynı kalması, hatta biraz daha artmış olması gibi bir sonuç çıkmış olsaydı, açıkçası bu bizleri fazla şaşırtmazdı.
Ankette Türk CFO’lara en büyük risklerin neler olduğunu sorduğumuzda ilk dört sıradaki konular birinci çeyrek anketimiz ile kıyaslandığında değişmedi: İlk sırada gene jeopolitik riskler var. Onu Türk Lirasındaki değer kaybı riski takip ediyor ve üçüncü sırada da nakit akışında bozulma riski var. Hemen arkalarından ise zayıf iç talep geliyor. Bu dört risk sırf ilk dört sırayı korumakla kalmıyor. Daha önce hepsinin ortalamasını aldığımızda %56 oranında bir risk puanı söz konusu iken, şimdi bu puan %63’e yükselmiş durumda. Aslında risk algısındaki bu istikrarlı ve perçinleyici yanıtlar artık bu konuların riskten de öte, birer realite olarak düşünüldüklerinin bir göstergesi. Nitekim her dördü ilgili CFO’ların ne kadar haklı olduğu anketimizi takip eden iki buçuk aylık zaman zarfında ortaya çıktı. Bizler de şirketlerin bu riskleri yönetmekle ilgili hayata geçirdikleri inisiyatfilere şahit olduk. Stratejik, taktiksel ve operasyonel alanların neredeyse hepsinde bu riskleri nasıl yöneteceklerine dair şirket tepe yönetimleri, CFO’larla işbriliği içerisinde gayet seri adımlar atıyorlar.
Risklerle ilgili en çok gözümüze çarpan yanıtlardan biri, daha birkaç ay öncesine kadar ilk 10 risk kalemi arasında artan iş gücü maliyetlerinin %31’lik puanla beşinci sıradayken, yeni anketimizde sadece %3 puanla dokuzuncu sıraya gerilemiş olması. Bunun başlıca sebebinin asgari ücretteki artışın artık şirketlerin ana gündemdeki yerini kaybetmesi, en azından daha farklı konuların ön plana çıkmaya başlaması. Girdi maliyetleri için aynı şeyi söyleyemiyoruz, halen kayda değer bir risk unsuru olarak listede yer alıyor. Zaten uzun bir süreden sonra emtia fiyatları ve petrol-doğalgaz fiyatlarındaki yukarı seyirli kıpırdanma bu görüşü destekliyor. Dış talepteki azalma ise ilk çeyreğe göre daha küçük bir tehdit unsuru olarak kabul ediliyor. Firmalarımız ihracat açısından önümüzdeki döneme olumlu bakıyorlar.
CFO’lara firmaların stratejik öncelikleri sorulduğunda ise ilk iki sırayı defansif öncelikler alıyor. Tıpkı bir önceki araştırma sonuçlarında olduğu gibi ilk iki sırada maliyetlerin kontrol altına alınması ve maliyet azaltımı geliyor. Bu sayede karlılığı iyileştirebilmek hedefleniyor. Stratejik öncelikler arasında kayda değer bir gelişme, üçüncü çeyrekte verilen yanıtlara göre şirket alımının stratejik bir kalem olarak daha fazla ön plana çıkmaya başladığı. Bunun sebebi, zaten böyle bir niyeti olan firmalar için mevcut ekonomik iklimin elverişli bir ortam sunuyor olması.
Sene başlarken CFO’lar bankalara borçlanma konusunda çekimser bir duruş sergilemekteydi. Kredi kullanmayı cazip bulanların oranı sadece %38 idi. Şu an için bu oran %26’ya kadar düşmüş durumda. Anketi gerçekleştirdiğimiz dönemde TL faizlerde düşüş beklentisi, döviz kurlarındaki yukarı yönlü seyir, firmaların zaten belirli bir ölçüde borçlanmış olmaları, büyüme iştahındaki temkin, piyasaların istikrarı ile düşünceler gibi sebepler nedeniyle borçlanma artık iyice gündemden düşmüş gibi gözüküyor. Bu sadece banka kredileri için geçerli değil. Alternatif finansman kaynağı seçeneklerine de CFO’ların çok sıcak bakmadıkları bir dönemden geçtiğimizi gösteriyor. Sermaye artışına ilişkin katılımcılar tarafından ortaya konulan mesafeli duruş, buna en güzel örneklerden biri. Bakalım bir sonraki CFO anketimizde CFO’lar nasıl yanıtlar verecekler…
Leave a Reply