Bugün hangi şirketle konuşsak aynı konular gündemi işgal ediyor: “Yeteneği bulmak ve elde tutmak”, “Y-Kuşağı”, “çalışan deneyimi”, “analitik İK” vs. Çünkü doğru kişiyi bulamama ve/veya yanlış kişiyi seçmenin yarattığı sonuçlar hep gündemin ana maddesi. Eğer bunlara önem veriyor isek, işte tam da bu noktada kendimize “Yeni mezun iş hayatından ne bekler?” sorusunu sormalıyız. Bu soruyu sadece şirketlerdeki İK fonksiyonlarının yanıtlamasını ummak haksızlık olur. Bu, İnsan en az Kaynaklarını ilgilendirdiği kadar tüm tepe yöneticileri ve fonksiyon liderlerini ilgilendiren bir soru. Madem böylesine basit gözüken bir soru aynı zamanda bu kadar kritik, o halde yanıtı aramaya nereden; nasıl başlamalıyız?
Aslında ilk etapta, mezunların – mezun olmak üzere olanların kafalarını nelerin kurcaladığını anlamamız gerekiyor. Peki, neler düşünüyor gençlerimiz? “İşletme bölümünü bitiren biri meslek olarak ne yapar?”,” Ekonomi mezunlarının yüzde kaçı ekonomist oluyor?”, “İlla ki yurtdışına gitmek şart mı?”, “Bugünkü popüler meslekler neler?”, “Geleceğin meslekleri neler?”, “Hiçbir zaman cazibesini yitirmeyecek meslekler hangileri?”, “Bu mesleği seçmiş olmak ileride bana ne kadar esneklik tanır? Değiştirmek istesem, zorlanır mıyım?”, “Dünya nereye doğru gidiyor ve iş dünyasında neler değişiyor?”, “Neden dördüncü sınıfta tıp okumayı bırakanlar var?”, “Bir insan niçin 2. üniversiteyi okumayı seçer?”, “Bazı mühendislik bölümleri daima erkek öğrenci ağırlıklı mı olacak?”, “Herkes MBA yaparsa işletme okumanın anlamı kalacak mı?”, “Farklılaşmak için herkes doktora yapmaya başladı. İleride hepimiz profesör mü olacağız?”, “Hangisi daha doğru seçim: Türkiye’de Master mı, Harvard’da Liderlik programı mı?” ve tabii ki “Kısa yoldan finansal refaha, iyi bir mevkiye ve sosyal statüye ulaşmanın yolu nedir?”
Çoğumuz, başvuru sürecine giren yeni mezun bir adayın daha çok şirketi, sektörü ve beraber çalışacağı kişileri merak ederek kapımızdan girdiğini düşünürüz. Nitekim yanıldığımız söylenemez. Ancak bu gibi soruları, adaylar zaten önceden hatmederek mülakatlara geliyorlar. Veri büyük ölçüde erişilebilir durumda, Google ekranında parmaklarınızın ucunda duruyor. Öte yandan, mezunların sadece bu sorulara bulacakları yanıtlarla bir noktaya gelmeleri mümkün değil. Zihinlerde yukarıdaki gibi onlarca soru mevcut. Çevrelerinde rol modelleri olan, staj deneyimleri dolu dolu geçmiş, okul hayatları boyunca mentorluk – koçluk – danışmanlık alma gibi şansları olmuş mezunlar için resim, evet biraz daha net. Ama herkes bu kadar şanslı değil. Zaten çok bilmek iyi bir şey mi derseniz, işte o da tartışılır. İş hayatı öncesinde birçok kavramı ortaya atıp, sonrasında ömrümüz bu soyut kavramların içlerini doldurarak somutlaştırmak gayreti ile geçiyor. Başarılı olmak, kendini gerçekleştirmek, kişisel gelişim, liderlik, kendisi olabilmek, büyük insan olmak, fark yaratmak, anı yaşamak hep iri ifadeler. Ama gelin görün ki, adaylar için geçerli mottolar. Herkes için değişiyor ama herkes için bir tane var. Dillendirmeseler, kendileri bile farkında olmasalar dahi bir iç ses olarak illa ki var…
Adaylar bu soruları kendilerine soruyorlar sormasına ama yanıtlayabilseler bile kariyer seçimlerinde tek referans noktası bu yanıtlar olmuyor. Kariyer seçimi yaparken o kadar fazla etkeni dikkate alıyorlar ki… Kısa bir liste yaparsak bunlar:
• Maddi İmkanlar
• Kariyer Yolu • Kendimizi Geliştirmek / Öğrenmek • Çalışma Ortamı • Keyif Almak • Network (Profesyonel Ağ) Oluşturmak • Başkalarının Beklentilerini Karşılamak |
• İsim Yapmak / Önemli Hissetmek
• Bir Marka İle Bütünleşmek • Sosyal Güvence • Global Deneyim • İş – Özel Yaşam Dengesi • Sosyal Sorumluluk, Değerler
|
Beklentilerin en baştan örtüşmesi büyük önem taşıyor
Beklentiler ve kendi aralarındaki sıralanışları kişiliğe ve/veya kişinin içinde bulunduğu koşullara göre değişiyor. Yıllar içerisinde öncelikler sabit kalmıyor, bazen dramatik şekilde farklılaşıyor. Şirketler için çağırdıkları adayların beklentilerini doğru anlamak kritik derecede önem taşıyor. Hatta bunu olabildiğince önden keşfedebilmeleri sonradan yaşanabilecek birçok olumsuzluğu engellemek adına faydalı. Sonuçta kurumların sunabilecekleri ve sunmaya niyetli oldukları kariyer imkanları ve adaylardan beklentileri ile adayların beklentilerinin örtüşme seviyesi ne kadar yüksek olur ise, iş tatmini ve performansa yansıması da paralel şekilde artacaktır. Bazen kendi bakış açımızla ancak karşı tarafın yerine düşünme ve hissetme, bunun sonucu olarak da onlar adına çıkarımlarda bulunma eğiliminde oluyoruz. Bu, empati ile karıştırılmamalı ve bizi doğru adayı bulma ve seçme noktasına taşımayacaktır. İşi özü şu: “Kendini doğru anlat, karşı tarafı doğru anla”. Bu felsefe her iki taraf için de geçerli ancak doğal olarak adaylar bazı kendilerini ifade ederlerken belirli noktaları süzgeçten geçiriyorlar. İşte bu sebeple işgücü analitiği ve özellikle işe alım sürecinde kullanılması her geçen gün daha popüler hale geliyor. Süreç, mezunlar için de kolay sayılmaz. Ekstrem söylemler arasında sıkışıp kalıyorlar. Tıpkı “Çalışmak eğlenceli olsa üstüne para vermezlerdi” veya “Eğer işinizden keyif alıyorsanız, hayatta bir gün bile çalışmak zorunda kalmazsınız” gibi. O yüzden bazı mezunların kafalarında birçok noktayı netleştiremeden şirketinizin bordrosuna girmeye kalkışmalarını fazla eleştirmemek lazım. Sonuçta çok genç ve deneyimsiz, öte yandan hayatlarında yeni sayfalar açmak isteyen insanlardan bahsediyoruz. Eğer adayın ne istediği konusunda emin olamıyorsanız, büyük olasılıkla kendi de emin olamadığı içindir. Tabii “ne istemediğimizi” tespit edebilme konusunda çok daha başarılıyız ancak kariyer beklentilerimizi şekillendirirken başvurulan “eleye eleye seçenekleri azaltma” yaklaşımı doğru mesleği ve kurumu bulmada her zaman çok yararlı olamıyor.
Bir adayın kendisine yönelteceği basit sorulara, kafa yorarak – araştırarak – bazen başkalarından görüş almak suretiyle vereceği samimi yanıtlar belirsizlik bulutlarının dağılmasına kesinlikle hizmet edecektir. Öncelikle kendisi ile ilgili: “Beni en çok ne motive eder?” ve “Ben en çok hangi alanda başarılı olurum?” soruları ve iş Piyasası ile ilgili: “En çok hangi alanda bana uygun fırsat var?” ve “Gelecekte popüler olacak işler neler?” sorularını yanıtlayarak başlayabilirler. Potansiyel işverenleri olarak, seçme ve değerlendirme sürecinde adayın bazı şeyleri eğer o ana dek yeterince sorgulamadıysa, sorgulamasını kullanacağımız mülakat ve ölçüm teknikler ile teşvik etmeliyiz. Beklentilerle ilgili hassas bir nokta ise ne derece gerçekçi oldukları. Bunu “rüya iş” denklemi ile açıklayabiliriz. Yani denklemi en basit haliyle kurarsak “Yapmaktan Keyif Aldığım İş” = “İyi Becerdiğim İş” = “Güzel Kazancı Olan İş”. Kulağa hoş geliyor ve “neden olmasın?” tabii ki, ama herkes bu kadar şanslı değil.
Her şey göründüğü kadar karmaşık değil (Ya da her şey göründüğünden çok daha karmaşık)
Aslında bir yeni mezun için ilk ana seçim üç başlıktan adayın hangisine yöneleceği ile başlıyor: 1) Kurumsal Hayat (İşe Girmek), 2) Girişimcilik (İş Kurmak) ve 3) Akademisyenlik (İşi Öğre(n)tmek) Bunlar birbirlerini dışlayan seçenekler olarak görülmek zorunda değil. Biraz zahmetli olsa bile anda birden fazla yolda ilerliyor da olabilirsiniz. Tabii ki eşzamanlı tercihlerin yapıldığı böyle bir yola girerken “Zaman Yönetimi, Odaklanma, Paralel Yürütebilme Becerisi” gibi noktalara hassasiyetle eğilinmeli. Bir diğer önemli nokta ise çalışanlar seçtikleri yolda sonsuza dek devam etmek zorunda değiller. Değişiklik yapma, tıpkı trenler gibi “makas değiştirme” şansları var ve Y-Kuşağı belki de şu ana dek bu bilince en fazla sahip olan ve hayata geçirme konusunda en büyük cesareti gösteren kuşak. Bazen aynı işi, farklı bir yolla yapıyor olabiliriz. Bir örnek vermek gerekirse:
Kariyer Seçimi | Meslek |
Kurumsal Hayat | Bir havayolu şirketinde uçuş eğitmenliği yapmak |
Akademisyenlik | Bir üniversitede uçuş eğitimi vermek |
Girişimcilik | Bir uçuş eğitim okulu kurmak ve işletmek, orada derslere de girmek |
Tıpkı bu örnekte görüldüğü gibi, yapılmak istenen şey kadar; nasıl yapmak istendiği de önem taşımaktadır. O yüzden kariyerler şekillendirilirken “ne?” sorusu tek başına yeterli olmamaktadır. Öte yandan her seçenek, alt seçenekleri de beraberinde getirir. Sözgelimi yukarıdaki üç opsiyondan kendine yol olarak Kurumsal Hayatı seçen bir mezunu, akabinde farklı alt seçenekler beklemektedir.
- Özel Sermaye – Kamu
- Kurumsal Şirket – Aile Şirketi
- Büyük Firma – KOBİ
- Yerli Firma – Yabancı Sermayeli Firma
- X Sektörü – Y Sektörü
- Köklü Şirket – Start Up
- Halka Açık Şirket – Halka Kapalı Şirket
- “Ben çokuluslu bir firmada çalışmak istiyorum”, “Aile şirketleri zordur ama benim için birçok fırsat olabilir”, “bankacılık dışında bir sektör düşünmüyorum”, “köklü bir firma olsa bari…”. İşte kendi aralarında ve kendi kendilerine bunları konuşuyorlar adaylar. Şirketlerin yapmaları gereken şey ise, adayları – mezunları daha iyi analiz etmek. Bir dolu mülakat, kişilik profili değerlendirmeleri, vaka çalışmaları, testler, grup çalışmaları, stajlar, referans görüşmeleri, genel trend araştırmaları ve benchmark / kıyaslama analizleri yapılıyor. Bu çabalar sonucunda istenen noktada mıyız? Henüz gidilecek daha fazla yol olduğu kesin ve bu yolculuk mezunları yani potansiyel uzun yol arkadaşlığı adaylarımızı çok daha iyi tanıyarak başlamalı…
Leave a Reply