NEDEN İK MESLEĞİNİ KADINLAR DOMİNE EDİYOR?

25 Oct

Yayınlandığı Yer: PERYÖN PY DERGİ

Her sene 8 Mart tarihinin yaklaşması ile kadınların toplumdaki ve tabii ki çalışma hayatındaki yerleri popüler bir konu olur. Sonra bir bakmışsınız Mart’ın 9’u olduğuna gene herkes başka bir şeyler konuşmaya başlamış. Ta ki bir sene sonra gene 8 Mart (ve belki onun bir – iki hafta öncesinden başlayarak) tarihine dek, gene eski tas – eski hamam! Ama kadınların iş hayatındaki yerini ve başarılarını gündeme getirmeye devam etmeliyiz, işte ben de bu yazımda tam olarak bunu yapmaya gayret edeceğim. Son yıllarda “bir eşitsizlik söz konusu ancak daha iyiye gidiş var” kıvamındaki klişeleşmiş yazılardan (ki geçtiğimiz sene ben de benzer bir tane yazmıştım) biraz sıkılmış olacağım ki, dümeni biraz farklı bir rotaya kırdım. Bu yazımın konusu spesifik olarak İnsan Kaynakları mesleğinde kadının yeri. Özellikle bu konuyu seçtim çünkü sektörler üstü bir düzlemde, kurumsal hayatta beyaz yaka kadınların tabir yerindeyse bundan daha fazla domine ettiği başka bir alan yok. Erkek meslektaşlarına göre ezici bir üstünlükleri var. ABD’den Avrupa’ya, oradan ülkemize uzanan birçok araştırma gösteriyor ki, İK mesleği ile uğraşanların yaklaşık %70’i kadın. Belli ülkelerde ve sektörerde bu oran %80’ler mertebesine kadar çıkıyor. Esas güzel haber ise şu: Global terminolojide “C-level” diye tabir edilen üst düzey İK yöneticilerinde bu yüksek oran değişmiyor. Yani kadınların asker, erkeklerin komutan olduğu bir resimden bahsetmiyoruz. Durun, daha bitmedi… Bu tablo dünyanın en büyük şirketlerinin çoğunda farklı değil. Durum net: İK dünyasını kadınlar domine ediyor. İyi güzel de… Nedir İnsan Kaynaklarının farkı?

Açıkçası bununla ilgili birçok teori var. Aslında bazılarına şehir efsanesi demek isterim zira somut dayanakları olduğu söylenemez. Gelin isterseniz her birini tek tek irdeleyelim:

1-“İK daha rahat bir iş segmenti. Bu nedenle kadınlara daha uygun.”

Listeme, tüm bu mitler arasında cinsiyetçi söylemi ile beni en rahatsız eden teori ile başladım. Öncelikle burada İnsan Kaynakları mesleğine haksızlık yapılıyor. Türk iş dünyasında yazılı literatürde yer almasa da, “İnsan Kaymakları” diye sözel bir yakıştırma vardır. Tahmin edebileceğiniz üzere, bu yakıştırma İK mesleğinin diğer fonksiyonel alanlara göre daha kolay icra edilebilir ve yönetilebilir bir kıvamda olduğuna işaret ediyor. Daha da ilginci, bu terimi bazı İK’cıların bizzat kullanıyor olmaları. İşte bu noktada insanın aklına şu sorular ister istemez geliyor: Üst Yönetim ve çalışanların arasında kalıp; ne İsa’ya, ne Musa’ya yaranamadığımız (regülasyon tarafını katmıyorum bile) İK’dan daha belirgin bir alan var mı? Ya da ücret değişiklileri, atama-terfi dönemlerinde kimler stres kaynaklı hastalıklara daha fazla yakalanıyor? Bir iş akdi feshinde, Allah korusun – bir iş kazası olduğunda, kritik pozisyonlar haftalarca boş kalığında, mobbing davası açıldığında, en değer verilen yeteneklerden biri işten ayrıldığında, herkes herkesin ücretini bilip bunun üzerinden kriz çıktığında, iç iletişim kazaları yaşandığında, X ve Y kuşakları bozuşup birbirine girdiğinde, ofiste klimalar bozulduğunda, etik kuralları çiğnendiğinde, eğitim bütçeleri yetersiz kaldığında, performans değerlendirmelerinde 360 derece bir kaldırılıp bir geri konulduğunda, ofis bir yerden başka bir yere taşınırken veya çalışanların izin yükleri biriktiğinde kimin kapısı çalınıyor? Örnekler o kadar çok ki, kendimi bu noktada frenlemek zorunda kaldım. Bu mudur “rahat” olan iş? Eğer bu rahat olan iş ise, rahat olmayanı düşünemiyorum.

Gelelim, kadınların rahat bir işi tercih ettiklerine ve/veya rahat bir işin kadınların daha uygun olduğuna dair vurguya… Bunun doğru olduğu vakalar yoktur demiyorum. Ancak bu tarz bir genelleme yapabilmek için elimizde hangi bilimsel done mevcut? Aynı şeyi erkekler için de söyleyemez miyiz? İşin gereği şu ki, bu kadından erkeğe değil; kişiden kişiye değişen bir durum. Cinsiyetçi değil, kişisel tercihlerle belirlenen bir durum. O halde bu ilk teoriyi doğrudan eliyorum…

2-“Kadınlar daha duygusal. İK alanında duygular çok önemli. Bu nedenle İK kadınlara daha uygun.”

Ne yalan söyleyeyim, üstteki satırı yazarken bile biraz tuhaf hissettim… Kadınların daha duygusal olup olmadığı bu makalenin konusu değil. Zaten herhangi bir makaleye kolaylıkla sığmayacak kadar da kapsamlı bir konu. Belki yukarıdaki ifadeyi şu şekilde genişletip değiştirirsek, hepimiz daha rahat edeceğiz: “Kadınların duygusal zekası (EQ) erkeklere nazaran daha yüksek ve EQ, İK mesleğinde başarı için önemli. Bu nedenle İK’da kadınlar daha ön plana çıkıyor”. Yukarıdaki teoriyi destekleyen bilimsel malzeme azımsanmayacak düzeyde mevcut. Test ise test, araştırma ise araştırma… Ancak unutmayalım ki, yarım asrı aşan köklerine rağmen duygusal zeka için hayatımızda göreceli olarak daha yeni bir kavram diyebiliriz. Bu nedenle bu teorinin ispatı için biraz daha destekleyici kanıta ihtiyacımız olabilir. Ayrıca bazı derin argumanlara girersek, işin içinden çıkmak zorlaşıyor. Örneğin duygusal zekanın önkoşulu kabul edilen “özbilinç” yani kişinin kendisi ile ilgili farkındalığı söz konusu olduğunda bir cinsiyetin diğerine göre ön plana çıktığını söylemek pek kolay değil. Ya da EQ’nun diğer önemli bir birleşeni olan “empati” yeteneğinin neden kadınlarda daha yüksek olduğunu anlatan argümanları içselleştirirken akla bazı sorular takılmıyor değil. Örneğin biraz klişeleşmiş olan “doğurmak ve annelik kadını daha empatik yapıyor” söylemi… O halde, anne olmayan kadınlar daha düşük EQ’ya mı sahip? Onlar İK alanında daha mı az başarılı olurlar? Bunu kabul ettiğimizde cinsiyet ayrımcılığı yapmıyor olsak bile, başka bir ayrımcılık yapmış olmaz mıyız? Empati ile insan beyninin hem işlevsel hem de yapısal özellikleri arasındaki bağlantılara dair son yıllarda önemli araştırmalar yapılıyor. Keza kadın beyni ve erkek beynin mukayesesi ile ilgili de durum öyle. Kimbilir… Belki de kadınların beyin yapıları, erkeklerinki ile kıyaslandıklarında empati becerisini daha fazla destekleyecek niteliklerle donanmış olabilir. Öte yandan, kadın yöneticilerin ister İK, ister başka bir alan olsun – erkek yöneticilere göre daha yumuşakbaşlı olduklarına dair bir kanıt yok ve tabii aksine dair de bir kanıt mevcut değil. İşte bu yüzden de bu tarz genellemelere mesafeli durmak en iyisi. Eril enerjileri son derece yüksek, “demir leydi” kıvamında kadın yöneticilere hiç denk gelmediniz mi? Yanıtınız “Evet, denk geldim ama İK’da değil” ise, emin misiniz? Bir kere daha düşünüp yanıt vermek ister misiniz?

Bu noktada nöropsikoloji bilimin bazen bulanıklaşan sularına fazla girmeden, hemen oralardan uzaklaşalım isterseniz. Ancak hazır EQ’dan kapıyı acıkmışken belirtmek istediğim bir diğer unsur SQ yani sosyal zekanın önemi. Nasıl ki salt IQ değil, EQ ile desteklenmiş bir IQ iş hayatında başarı için büyük önem taşımaktaysa, SQ’ya evrilmemiş bir EQ tek başına kafi olmayabilir. Özellikle İK, sosyal zekanın son derece ön plana çıktığı bir alan. Karmaşık ve çok yönlü, hassas noktalarla örülü ilişkiler ağını doğru iletişim becerileri ile yönetebilmek, işe yeni başlayandan en tepe yöneticiye kadar uzanan yelpazedeki her İK profesyoneli için yetkinlik setinin olmazsa olmazlarından. Bugün İK süreçlerinden değil, çalışan deneyiminden söz ediyorsak zaten altında yatan temel faktör bu. Şu bir gerçek ki İK mesleği yeri geldiğinde politik olmayı ve davranmayı gerektiriyor ve bu IQ’nun üzerine ayrıca güçlü bir EQ ve SQ ile mümkün. Nedense “politik olmak ve davranmak” ile ilgili oldukça olumsuz bir algı hakim. Oysa işyerinde ucu insana dokunan ve çözüm bekleyen konuları ustalıkla sonuçlandırmak, kişiler arasındaki ihtilafları ortadan kaldırmak ve dengeleri sağlayıp ara bir yol bulabilmek, bir uzlaşı ve birlikte başarma kültürü yaratabilmek çoğunlukla bu şekilde hareket ettiğiniz zaman mümkün. EQ’nun bir diğer bileşeni olan “duygu denetimi” – diğer bir ifade ile kişinin duygularını kontrol altında tutabilme ve onları yönetebilme konusundaki becerisi ile ilgili olarak, özellikle erkeklerde kadınlara dair tam tersi bir algı bile hakim, yani kadınların duygularını çok fazla dışa vurduklarına inananlar var. Ancak bunun bir önyargı olduğu aşikar değil mi? Çünkü bu tarz bir duygu denetimi eksikliği, yukarıda bahsettiğimiz karmaşık kurumsal ilişkileri diplomatik bir beceri ile yönetiminde büyük bir engel olurdu; dolayısıyla İK alanında başarılı olmayı engellerdi. Oysa kadınlar İK alanında gayet başarılı. Öyle olmasalar, bu derece kritik bir alanda böylesine bir hakimiyet kuramazlardı. Sonuçta ben bu seçeneği de eleme taraftarıyım.

3-Kadınlar farklı sebeplerle bu alana odaklandılar ve başarılı da oldular. Sonuçta kendiliğinden böyle bir durum oluştu.

Yazıyı okumaya başlarken büyük olasılıkla hayalinizdeki açıklama bu değildi. Ancak itiraf edeyim, bana en sıcak gelen izah bu. Hayatta bazı şeylerin o kadar da karmaşık açıklamalarla desteklenmeden de anlaşılır olabileceğini düşünüyorum. Yukarıda bunca stereotip saydım ve hiçbiri üzerine birazcık düşündüğümüzde, biraz araştırma yaptığımızda öyle kolayca içselleştirilemiyor. Stereotip konuşacak olursak uç örnekler bulmakta inanın hiç mi hiç zorlanmayız. Yok efendim kadınlar daha düzenli tertiplilermiş, İK mesleği de bunu gerektirirmiş o yüzden kadınlardan daha iyi İK’cı olurmuş vs. Şöyle bir düşünelim… Bazı mesleklerde tam tersi söz konusu diyebiliriz. Yani erkeklerin domine ettikleri, kadınların fırsat eşitliği yakalamış olsalar dahi o kadar tercih etmedikleri meslekler var. Mesela bilgi teknolojileri buna örnek gösterilebilir. Her şeye detaylı ve sofistike açıklamalar getirebiliriz. Ben kendi payıma artık sebeplere değil sonuçlara bakıyorum ve kadın İK’cıları gayet başarılı buluyorum. Küreselleşen İK fonksiyonunu dönüştürmede önemli bir sınav verdiler. Şimdi dijitalleşen İK fonksiyonunu dönüştürme adına yeni bir büyük sınav onları bekliyor ve onların başarısı, hepimiz için çok önem taşıyor…

Leave a Reply

Fill in your details below or click an icon to log in:

WordPress.com Logo

You are commenting using your WordPress.com account. Log Out /  Change )

Facebook photo

You are commenting using your Facebook account. Log Out /  Change )

Connecting to %s

%d bloggers like this: