Her Yönetici İK’cı olacak derken, her İK’cı finansçı oluverdi…

6 Dec

Bir önceki sayıda, “Artan Hayat Pahalılığı Çalışanları Nereye Doğru Sürüklüyor?” başlığı altında mevcut hayat koşullarının, çalışanların kariyerleri ile ilgili tercihlerini nasıl şekillendirdiğini mercek altına almıştık. Bu yazıda ise, gelin konuya şirketler perspektifinden bakalım.

Kartlar yeniden dağıtılıyor…

Malum, 2022’nin son dönemine iki konu damgasını vurdu: Asgari Ücret ve EYT düzenlemesi. Asgari ücretteki artış %55’e yakın gerçekleşti. 2022 Ocak ayına göre artış ise %94’ü buldu. T.C. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’nın açıklamalarına göre ülkemizde hali hazırda asgari ücret ile çalışanların oranı toplam işgücünün %37’sini oluşturuyor ve bu oran başka ülkelere kıyasla bir hayli yüksek. Bu nedenle konu iyice hassas hale geliyor. Ayrıca asgari ücret, şirketlerde genel ücret seviyesini de belirleyen ana faktörlerden biri. Son dönemlerde yapılan projeksiyonlar genel ücret seviyesi ile asgari ücret seviyesi arasındaki makasın daralma eğilimine girdiğini gösteriyor. OECD verilerini baz alırsak 2017-2021 dönemini kapsayan beş yılın ortalamasına göre bu oran Türkiye için %40. İşletmelerin finansal güçleri, tüm çalışanlara asgari ücrettekine benzer oranlarda zam yapmaları için yeterli olmuyor. Asgari ücretteki artışın bir kısmını muafiyetler vb. açılımlar ile devletin üstlenmesini işverenleri bir miktar rahatlatsa da, maliyetlerindeki ve giderlerindeki artışları fiyatlarına birebir yansıtamayan şirketler için tek başına bu adımlar yeterli değil. 2022 yılı boyunca ara zamlar ile çalışanlarını enflasyon karşısında rahatlatmaya çalışan şirketlerin yılsonu bütçe çalışmaları oldukça hararetli geçiyor. Burada unutulmaması gereken bazı faktörler var: Öncelikle ücrette ve çalışanlara sağlanan diğer faydalardaki artışları sadece enflasyon tetiklemiyor. Terfi, görev değişikliği ve performansın beyaz yaka kanadında önemli etkisi var. İkincisi; şirket aracından sağlık sigortasına, servis hizmetinden yemek ve kreş hizmetlerine başlıca yan hakların şirketlere olan maliyetlerinin tamamında çok büyük artışlara şahit olmaktayız. Ve son olarak iş değişiklikleri epey sık olduğundan, hem ikame maliyetleri artıyor hem de dışarıdan yapılan bu “plan dışı” alımlar, yetenek savaşlarının verildiği rekabetçi bir piyasada kurumların genel ücret skalalarını ister istemez yukarı taşıyor. Farklı ücret araştırmalarının ve piyasadan edindiğimiz bilgilerin bir analizini yaptığımızda, ülkemizde 2022 yılı kümülatif ücret artışının şu an için asgari ücretteki yıllık kümülatif artışa yaklaşık bir seviyede olduğunu gösteriyor ama burada soru işareti, bunun ne kadar daha sürdürülebilir olduğu. 2022’de sıklık ve dönemleri değişkenlik göstermiş olmakla beraber, birçok firma hem baz ücretlerde, hem de bazı yan hak kalemlerinde ara artışlar yaptı; bütçe kalemlerinde kaydırmalar yoluyla prim havuzlarını genişletti, çalışanların avans taleplerini karşılamada daha esnek davrandı, spot bonus ödemeleri yaptı. Tıpkı 2022’de olduğu gibi, 2023’te de yıl içerisinde birden fazla zam dönemi olması bekleniyor. Özellikle birçok şirket yeni yılın ilk zammını Ocak ayı itibariyle yapmış olacak. Brüt ücret modelini benimsemiş şirketlerde çalışanlar için vergi dilimi en düşük ay olduğundan dönemsel bir refah artışı gerçekleşecek.

Masadaki büyük tasa: Boşalan kasa

Peki, çalışanlar bu artışları ve adımları yeterli buluyor mu? Cevap: Net bir şekilde hayır… Özellikle yoksulluk ve açlık sınırlarını, enflasyon oranını bu denklemin içerisine koyduğumuzda birçok çalışanın yaşadığı zorluklar daha iyi anlaşılıyor. Kurumsal hayatta aktif olup farklı kazanç seviyelerine mensup birçok çalışanın aslında geçmişe kıyasla bir refah kaybı söz konusu. Bu yüzden de hayat pahalılığı göz önüne alındığında çalışanlar, işverenlerin karşısına daha talepkar ve farklı beklentilerle çıkıyorlar. Özellikle daha düşük ücret bantları içinde yer alan çalışanlar, gönüllü olarak fazla mesaiye kalıp gelirlerini arttırmaya çalışıyorlar. Bu da yöneticilere verimlilik konusunu sorgulatıyor. Bazı çalışanlar izin kullanmayıp izin paralarını ileride toplu olarak almayı veya sanki bir emeklilik fonuymuşçasına izinlerini biriktirmeyi tercih ediyorlar. Son dönemlerde moda olan banka promosyonlarının çalışanlara dağıtılması, evden ve hibrid modelde çalışanlara bazı genel giderlerde şirket tarafından destek sağlanması, doğalgaz – ısınma yardımları, yeni yan haklar gibi başlıklar ile liste uzayıp gidiyor. Birçok çalışan, eğer şirketleri brüt ücretlendirme ile ilerliyorsa; nete geçilmesini talep ediyor. Bu sayede enflasyonist ortamda hane bütçesi ve kişisel harcamalarını daha iyi öngörüp, daha sağlıklı yönetebileceklerini düşünüyorlar. Yakın zamanda dünyada ve Türkiye’de sıkça konuşulan daha az çalışma yani standart mesai saatlerinin azalması da bir nevi ücrette iyileşme anlamına geliyor çünkü aynı geliri, daha az çalışmak sureti ile elde etmeyi mümkün kılıyor.

Asgari ücret ve maaş artışları cephesinde bu gelişmeler yaşanırken, milyonlarca çalışanı ilgilendiren bir önemli gelişme daha yaşandı ve Emeklilikte Yaşa Takılanlar, ya da daha popüler ismi ile “EYT” konusu sonuçlandı. Bu hakkı kazananlar arasında bir taraftan emekliliklerini alıp çalışmaya devam etmek isteyen, diğer tarafta artık gerçekten emekli olmak isteyen milyonlarca çalışan var. İşverenleri karşı karşıya kalacakları kıdem tazminatı yükü ve deneyimli çalışanlarını kaybetme endişesi sarmış durumda. Herkes oturmuş hesap-kitap yapıyor… Piyasadaki genel yaklaşımı anlamaya çalışıp, pozisyon almaya çalışan firmalar bu türbülansı fazla hasar almadan atlatmaya çalışıyorlar.

Palyatif çözümler mi geliyor?

Bu aşamada gelir ve karlılıklarını önemli düzeyde ve sürdürülebilir bir şekilde artırmış olan görece daha az sayıdaki kurum için en azından kısa vadede önemli bir risk gözükmüyor. Ancak çoğunluk için yönetilmesi oldukça yıpratıcı süreçlerden geçiyoruz. Bütçede personel giderleri kara bir delik gibi dikkat çekiyor. Korkarım ki bu tarz zorlukları yaşayan firmaların palyatif bir takım çözümlere yönelmeleri olası. Bunlardan ilk akla gelenler ise şunlar: İşgücünü azaltmak, şift sayısını azaltmak, daha az sayıda ama yetkin kaynaklar ile çalışmak, kritik işe alımları dışarıda tutarsak alımları ötelemek, daha deneyimsiz daha az yetkin çalışanlarla ilerleme riskini almak, kayıt dışılığı iyiden iyiye yaygınlaştırmak, Türkiye’de yaşamakta olan yabancıları daha uygun koşullar ile istihdam etmek, İzin yüklerini dolayısıyla yükümlülükleri azaltmak, kısmi çalışma modellerini uygulamaya almak, dış kaynak – danışman vb. kullanımlarını değerlendirmek gibi… Görünen o ki, 2023 boyunca bu tarz reaksiyonların sık sık tanığı olacağız. Bu vesile ile herkese daha güzel şeyleri konuşacağımız güzel bir yıl diliyorum…

BİLİŞSEL AYRIMCILIK VE ÇEŞİTLİLİK VE KAPSAYICILIĞA MANTIK TEMELLİ BİR YAKLAŞIM

6 Dec

Günümüzde çeşitliliğin yaş, cinsiyet, inanç, dünya görüşü, etnisite, ırk, engellilik, cinsel yönelim gibi dar ve büyük ölçüde demografik bir alana sıkıştırıldığını; bu tarz demografik verilerin yüzeysel bir çeşitlilik kavramı içine bizleri hapsettiğini; sınırlı bilgilerle duygu ve düşüncelerden ziyade birbirimizi kalıplaştırma veya bir takım varsayımlar üzerinden algılmamıza sebep olduğunu söyleyebiliriz. İş ortamında bu tarz demografik ayrımcılıklardan kaynaklanan o kadar fazla sorun yaşıyoruz ki, bu ayrımcılığı ele alış şeklimizi sığlaştırıyor ve daha büyük tehdide yeterince eğilmemize engel oluyor. Oysa akademik çalışmalar gösteriyor ki; insanlar birbirlerini daha yakından tanıdıkça söz konusu demografik özellikler gitgide daha arka planda kalıyor ve kişilik özelliklerimiz ile değerlerimiz çok daha belirleyici hale geliyor. İş hayatı özelinde çalışma tarzımız, ilişkilerimizi yönetme ve kendimizi ifade ediş şeklimiz gibi unsurları da bunlara ekleyebiliriz. Çalışma arkadaşlarımızın kendimizinkine benzeyen veya farklılaşan özelliklerine tanık olmaya başladıktan sonra zaman içerisinde “derin çeşitlilik” dediğimiz bambaşka bir çeşitliliği deneyimliyoruz. Temelde algılama, düşünme ve uygulama tarzlarımızı yansıtan bu farklılıklara “bilişsel farklılık” ismini de vermekteyiz. Yüzeyde çok benzediğimizi varsaydığımız kişilerle bir tık derine inildiğinde oldukça farklı olduğumuzu, ya da tam tersi; dışarıdan bakıldığında tabir yerindeyse ayrı dünyaların insanları gibi görünsek de bazıları ile ne derece benzeşen özelliklerimiz olduğunu görmemiz için birlikte çalışmak kadar etkin başka hiçbir platform yoktur. Peki, ya benzeşmiyorsak ne olacak? İster yüzeysel, ister derin olsun; esas mesele zaten farklılıklar karşısında nasıl bir sınav verdiğimiz. Ne yazık ki bu konudaki bilinç artmış olsa bile, ne sosyal hayatta; ne de iş hayatında çeşitlilik ve kapsayıcılık dersinden aldığımız notlar parlak değil.

İşte bu nedenle hükümetler, şirketler, STK’lar ve bireyler olarak büyük bir gayretle bir şeyleri değiştirmeye çalışıyoruz. Ancak çeşitlilik ve kapsayıcılığın iş hayatında çoğu zaman “Değerler” üzerinden gündeme getirildiğine ve tartışıldığına tanık olmaktayız. Oysa unutmamalıyız ki, değerler her ne kadar genelleştirilmeye gayret edilse de gerçekte son derece bireysel bir konu ve pratikte başı sonu olmayan bir tartışma çünkü tamamıyle duygularımıza hitap ediyor. Bu yüzden çokça işlenmiş bu perspektif yerine gelin konuya, bu yazıda birazcık da olsa “duygulardan arınmış”, mantıksal bir pencereden bakalım. Ayrıca sadece demografik perspektifle kendimizi sınırlamayıp; bilişsel – yani derin – ayrımcılığı da gözeterek saptamalarımızı yapalım.

Öncelikle iş hayatında heterojen ekiplerin çok daha başarılı olduğunu, çeşitlilik ve kapsayıcılık konusunda yol almış şirketlerin diğerlerinden bariz bir şekilde daha üstün iş sonuçları ürettiğini yıllara sari bağımsız araştırmalardan (Gartner, Great Place to Work, Deloitte, Dünya Ekonomik Forumu (WEF), Harvard Business Review ve daha niceleri…) ve bizzat sahadaki kendi deneyimlerimizden görebilmekteyiz. Bunun elbette ki çeşitli nedenleri var. Bu nedenleri irdelediğimizde, çeşitlilik ve kapsayıcılığın sadece değerler açısından değil; birçok nedenden ötürü şirketlere ve çalışanlara “iyi geleceğini” daha iyi anlamış olacağız. O halde nedir bu sebepler?

  • Çalışanların aşağılanma-dışlanma-taciz-görmezden gelinme gibi sebeplerden kaynaklı kendilerini baskı altında görmek yerine özgür hissedebildikleri, kayırmacılığın olmadığı; kişilere değil yaptıkları işe odaklanılmış adil bir iş ortamının varlığı; yüksek performans ortaya koyabilmelerini sağlıyor. Ayrıca farklı kişilikler bir araya geldiğinde birbirinden değişik fikirler, stiller ve problem çözme yöntemleri denenmiş oluyor; yaratıcılığın önü açılıyor. Gerçek bir işbirliği ve sağlıklı iş ilişkileri böylesi olumlu bir ortamda daha rahat gelişiyor.  Ayrıca genelde aksi bir kanı olsa da, heterojen ekipler karar vermede daha başarılılar.
  • Hem çalışanlar nezdinde, hem de müşteriler tarafından kapsayıcı şirketler rakiplerine göre daha çok tercih ediliyor. Özellikle iş hayatında yeni atılan gençler, karar aşamasında sadece ücret ve kendilerini geliştirme olanaklarına değil; kurumların çeşitlilik ve kapsayıcılık alanındaki konumlarını da dikkate alıyorlar. Tüketiciler ise sosyal bilinç açısından bu alanda hassas davranan şirketlerin ürün ve hizmetlerini alternatiflerine kıyasla daha pahalı oldukları koşullarda bile seçebiliyorlar.
  • Farklı profilde insanlar ile çalışmak; kişisel gelişim için oldukça faydalı. Kendimize benzeyen insanlarla birlikte olmak birbirimizi kolayca anlamak ve yeri geldiğinde “onaylanma duygusu” açısından bir tatmin ve konfor alanı sunuyor olabilir. Ancak yeni şeyler öğrenmek ve gelişmek, farklı bakış açıları kazanmak, yapıcı eleştirilerle iş yapış şekillerimizi sorgulamak ve dönüştürmek, iş atmosferinin tekdüzeleşmesinden sıyrılmak adına çeşitliliğin katkısı bambaşka oluyor.
  • Kapsayıcılık tek yönlü değil. Bunu başkalarına sunmak kadar, onlardan da bunu beklediğimizi göz ardı edemeyiz. Pozisyonlarının kendilerine verdiği güç veya şirkette “çoğunlukta olma” gibi sebeplerle ayrımcılıktan hiç etkilenmeyeceklerini düşünenler çıkabilir. Ancak er ya da geç, herkes bundan muzdarip olabilir. Bu nedenle ayrımcılığa uğramak istemiyor isek; ilk adımı ayrımcılık yapmayarak  ve çeşitlilik-kapsayıcılık üzerine bir kurum kültürüne destek olarak atabiliriz.
  • Yeteneklere ulaşmada, onları motive bir şekilde çalıştırma ve  elde tutmada eşi benzeri olmayan düzeyde zorlandığımız bir dönemden geçiyoruz. Bulduğumuz kişiler bazen yetkinlikler açısından bizleri tatmin etmiyor; beğendiğimiz adaylar ise bizleri tercih etmeyebiliyor. Seçeneklerin böylesine azaldığı bir dönemde; suni sebepler yaratıp katkı sağlayacak yetenekleri elemek veya işe alsak bile içeride barındıramamak kuruma yapılabilecek en büyük kötülükler arasında.
  • Kendi şirketinizde bir nevi homojenlik sağlamayı “başarsanız” bile; kurum olarak çok daha büyük bir ekosistemin ayrılmaz bir parçasısınız. Müşterileriniz, tedarikçileriniz, iş ortaklarınız, altyüklenicileriniz, çalıştığınız finansal kuruluşlar ve diğer dış paydaşlarınızda her türlü insana dokunmak durumundasınız. Bu farklılıkları ortadan kaldıramanız veya yok saymanız mümkün değil.

Farklılıkları şayet tehdit veya rahatsızlık verici olarak değerlendirirsek; huzurla iş yapamayız.

  • Bugün dünyadaki firmaların büyük bir çoğunluğu sadece kendi yerel pazarlarında değil, birçok farklı ülkede ve coğrafyada faaliyet gösteriyor. Oyun alanınız genişledikçe, bambaşka kültürlerde, farklı yaşam tarzlarına ve iş yapış şekillerine sahip insan profilleri ile birlikte çalışıyorsunuz. Fiziki sınırlar yerlerini sanal sınırlara bırakıyor ve bu sanal sınırlar da hem teknoloji, hem de kucaklayıcı bakış açıları ile ortadan kolaylıkla kaldırılabiliyor. Özellikle çokulusulu şirketlerin hem kendi işgüçleri, hem tedarikçileri, hem de müşterileri dünyanın dört bir yanından olduğu için, çeşitlilik ve kapsayıcılığı kurum değerlerinin en önemli parçalarından biri haline getirmede uzun yıllardır bu tarz kurumlar başı çekiyorlar.
  • Çeşitli ve kapsayıcı şirketlerde çalışanları elde tutma oranı ortalamanın çok üzerinde. Sadece bir şirkette çalışılan sürenin uzunluğu değil, bu süre boyunca ne derece motive ve kendini işe vererek çalışıldığı da önemli. Bunu biraz daha açarsak işe gitme isteği, şirketleriyle ve yaptıkları işle ne kadar gurur duydukları gibi bazı temel göstegelerde de bu farkı açıkça görmekteyiz. “Farklı” olmak, değerli olmanın ve kattığı değerin takdir edilmesinin önünde bir engel teşkil etmediğinde çalışanların o şirkete ve yöneticilerine olan güvenleri artıyor.

Görüldüğü üzere çalışma hayatında çeşitlilik ve kapsayıcılığı “samimi” ve “kalıcı” olarak yerleştirmek istiyorsak, öncelikle konsepti belki de en baştan ele almamız gerekecek çünkü cam tavanlara o kadar fazla odaklandık ki; üzerinde yürüdüğümüz çürük zeminler gözümüzden kaçmaya başladı…

İNSAN KAYNAKLARININ GELECEĞİNE HAYAT VEREN YILDIZ: YAPAY ZEKA

6 Dec

2021 yılının sonlarıyda. PY Dergi için “Yapay Zekadan İK’da Faydalanmak: Mayın Tarlasında Altın Aramak mı?” isimli bir makale hazırlamıştım. Aradan geçen zamandaki gelişmeleri değerlendirdiğimde, bu alandaki ilerlemenin tahminlerin de ötesinde gerçekleştiğini görmekteyim. Hatta “Yapay Zeka, İK mesleğinin geleceğini ve bu alanda kariyer yapmaya başlayanların yolculuğunu geri dönülemeyecek şekilde değiştirecek” demekten hiç çekinmiyorum ve bu yolculuğun gidebileceği en son noktayı, tıpkı bu evrenin sınırlarını tanımlamak gibi, açıkçası hayal dahi edemiyorum. Şüphesiz bu tür hayaller kurmak heyecan verici. Öte yandan henüz yapay zekanın İK alanında sunduğu fırsatları değerlendirmenin oldukça uzağındayız. O yüzden dilerseniz öncelikle bu fırsatların neler olduğuna odaklanalım.

Yapay Zekanın iş hayatında kullanımına baktığımızda, güncel araştırmalar İK’nın bir tık geride kaldığını gösteriyor. Ancak sebep kesinlikle potansiyelinin düşük olması değil. Sebep, önceliklendirilme söz konusu olduğunda şirketlerin bu potansiyelin açabileceği kapıları tam olarak görememiş olmaları. Artık bu tablo hızla değişiyor. Yetenek savaşlarının ve ekonomide yaşanan kırılganlıkların ortasında kalan şirketler, İK’yı ana stratejilerinin ayrılmaz bir parçası haline getiriyorlar ve burada AI gittikçe kütlesi genişleyen bir yıldız olarak dikkat çekiyor. Yapay zekanın ve katkısının ne derece gelişebileceği ise otomasyonla bir arada kullanıma bağlı, yani “akıllı otomasyon”a. Tıpkı bir yıldızın doğup, sonrasında gelişirken, helyum ve hidrojen arasındaki ilişki gibi… Yapay zeka, en basit şekilde “İleri makine algoritmaları ile bilişsel konuları, insan gibi düşünerek çözebilme” olarak tariflenebilir. Akıllı Otomasyon ise, Yapay Zeka ve otomasyonun bir araya getirilerek makinaların sıfır ya da kısıtlı insan müdahelesi ile fark etme, kavrama, öğrenme ve harekete geçme becerisi kazanması; sadece basit ve operasyonel işlerin değil; insanın yaptığı gibi akla dayalı içgörüler ve kararların da verilebilmesidir”. Dolayısıyla İK olarak yapay zekanın ışığı, ısısı ve enerjisinden maksimum faydayı akıllı otomasyon sayesinde sağlayabiliriz. Yapılan araştırmalar, kazanımların kayda değer olduğu konusunda mutabık. Bunlardan biri olan Eightfold’a göre AI kullanan İKlar, idari işleri; yapay zeka kullanmayanlara kıyasla %19 daha etkin bir şekilde yürütüyor. AI, sunduğu farklı fırsatlar ve kazanımlar ile İK dünyasında popülerliğini arttırıyor.

Yapay Zekanın İK’da Başlıca Kullanım Alanları

AI, adeta bir yıldız gibi, tüm çevresine hayat veriyor ve adeta kendi “yıldız sistemini” oluşturuyor. Sadece yapılmakta olan şeyleri yapay zeka ile yapabilir hale gelmekten değil; AI sayesinde hiç yapılmamış bazı şeyleri de yapabilir olmaktan bahsediyoruz. Halihazırda, yapay zekadan İK’nın tüm süreçlerinde ama az, ama çok faydalanabiliriz. Bu durum hem İK profesyonelleri, hem yönetim ekipleri, hem de çalışanlar için geçerli. Benim favorim İşe Alım süreçleri olmakla birlikte, şirketlerin strateji ve ihtiyaçlarına göre farklı önceliklendirmeler olabilir. İsterseniz yapay zekanın hangi İK süreçlerinde; kurumlarımıza nasıl katkı sağlayabileceğine dair bazı örnekleri birlikte keşfedelim…

 İşe Alımda AI:

  • Boş pozisyon ve işten ayrılma öngörüsü bazlı aday havuzu oluşturma
  • Otomatik görev tanımı, yetkinlik, iş ilanı oluşturma
  • Kurum kültürü-değerlerinin karara dahil edilmesi
  • Çalışan performanslarını seçim kritelerine yansıtma
  • Özgeçmiş tarama ve filtreleme
  • Aday belirleme, kısa liste oluşturma, kıyaslama
  • Adaya erişim,bilgilendirme, mülakat çizelgeleme
  • Ön izleme/eleme soruları oluşturma
  • Chatbotlar ile senaryo bazlı çevrimiçi mülakat, video mülakat
  • Kişilik envanteri otomasyonu ve adaya özelleştirilmesi
  • İşe alım süre/kalite/maliyetlerini ölçebilme
  • Yeni alım performansı tahminleme
  • Çalışan segmentleri bazında işe alım süreçlerini özelleştirme

Oryantasyonda AI:

  • Yeni başlayanları yönlendirme ve sorularını yanıtlama (Sohbet Botları)
  • Sanal «koçlar» ve «buddy»ler atama
  • Oryantasyon sürecini bir iş akışı olarak yönetme
  • İK politika, prosedür ve uygulamalarındaki değişiklikleri dinamik güncelleme
  • Oryantasyon süreç ve içeriğinin çalışan segmentlerine özelleştirilmesi
  • Tamamlanmamış aktivite hatırlatma

Eğtim ve Gelişimde AI:

  • Çalışanlara özelleştirilmiş eğitimler önerme
  • Dijital eğitimlere yönlendirme
  • Değişken iş profilleri, görev tanımları, yetkinliklerle uyumlu eğitim envanteri oluşturma
  • Yetkinlik açıkları, kariyer beklentileri, performans sonuçları, maliyetler, çalışanların yoğunlukları vb. unsurları dikkate alma
  • Eğitim çizelgeleme, statü takibi ve hatırlatma
  • Geribildirim ve etki-fayda analizleri gerçekleştirme
  • Kişiselleştirilmiş kariyer tasarımı

Performans Yönetimde AI:

  • KPI ve hedef atama
  • Yüksek / düşük performanslı çalışanları tahminleme
  • İK politika ve uygulamalarının performansa yansımasını takip; performans arttırmaya yönelik öneriler sunma
  • Performans sonuçlarına göre gelişim ihtiyaçlarını belirleme
  • Terfi, atama, işten ayırma vb. kararların objektif olarak verilebilmesi

Çalışan Deneyimi ve Elde Tutmada AI:

  • Akıllı anketler ve nabız yoklamaları, gerçek zamanlı geri bildirim, ödül-takdir platformları ile çalışan etkileşimi otomasyonu
  • Persona oluşturma ve analizi
  • Dil detektörleri ile görev tanımlarında ve performans değerlendirmede ayrımcılık tespiti
  • Çalışan tercihleri, tepkileri, sağlık durumları vb. verilerin analizi
  • Ayrılma riski olan çalışanların önceden tespiti
  • Bağlılığını arttırmaya yönelik öngörü edinme
  • Seyahat, çalışma saatleri ve yoğunluğu vb. bilgisi ile esenlik ve performans için önlem alma

İşgücü Planlama ve Bordro Yönetiminde AI:

  • İşgücü ihtiyaç tahminleme, dinamik modelleme
  • Yetenek havuzu ve pipeline oluşturma
  • Bordro otomasyonu

Yardım Masası / Kişisel Asistan Amaçlı Yapay Zeka Kullanım Alanları:

  • Çalışanlara Sesli Sohbet ve Text Mesajları üzerinden soru-cevap
  • Kullanıcı taleplerinin karşılanabilmesi için amacının yorumlanması
  • Tekrarlı işleri ve kalıplaşmış akışları tespit etme-sadeleştirme ve otomatikleştirme
  • E-postalar, etkinlik ve dosyaları yönetme
  • Ajanda yoğunluğu ve e-posta trafiğine göre zaman yönetimi
  • İzin formları, zaman çizelgeleri, masraf beyanları, vize vb. için belge talepleri
  • Çalışanların Self Servis ile özlük verilerine erişimi

Veri Analizinde Yapay Zeka Kullanım Alanları:

  • Yöneticiler için karar vermeyi destekleyici temel İK ve işgücü istatistikleri derleme, analizi ve öneriler sunma (elde tutma, bağlılık-motivasyon, devir hızı, personel giderleri, psikometrik analizler vb.)

Hepimiz yıldız tozuyuz…

Tabii ki, yukarıda saydıklarımıza ek olarak; yapay zekadan İK’da çok basit konular için de yoğun bir biçimde faydalanmaktayız. 2022’den itibaren özellikle şirketlerdeki Organizasyonel Gelişim ekipleri, görev tanımları ve iş ilanları oluşturma; KPI tanımlama, yetkinlikleri modelleme, benchmark gibi konularda sık sık hepimizin bildiği birkaç AI programından yararlanıyorlar. Bu akımdan önce izlenen yol ise; daha çok eski çalıştıkları şirketlerden ve sağdan-soldan, tanıdıklardan elde edilen bilgilerle ilerlemek ve/veya dışarıdan danışmanlık almaktı. Artık daha fazla, daha detay, daha iyi tanımlanmış birçok bilgiye saniyeler içerisinde ulaşabiliyoruz. Tüm bu gelişmeler, hem İK profesyonellerine; hem de bu alanda danışmanlık veren uzmanlara yetkinliklerini dönüştürme anlamında önemli bir sinyal veriyor. “Bir tehdit var mı?” Evet, var… “Bir fırsat var mı?” Ona da, evet… Hem de fazlasıyla evet! Yapay Zekayla rekabet eden kaybedecek, onu en iyi kullanan ise kazanacak. Ben kazanmanın mümkün olduğuna inananlardanım çünkü burada zorlama değil, doğal bir bağ ve sinerji söz konusu. Yeter ki bizler doğru stratejilerle doğru adımları zamanında atalım… Günün sonunda “Periyodik Tablo”da da görebileceğimiz üzere biz insanlar da aynı elementlerden oluşuyoruz. Özünde hepimiz, her birimiz birer yıldız tozuyuz…

2020 “NORM KADRO”NUN YILDIZININ PARLADIĞI BİR SENEYDİ. 2021 DE FARKLI OLMAYACAĞA BENZİYOR AMA…

10 Jan

2020 yılında tüm şirketleri etkileyen olağandışı koşullara ve yarattıkları finansal etkilere kurumların verdiği ilk reaksiyonlardan biri “doğru sayıda” çalışanla faaliyetlerini sürdürüp sürdürmediklerini sorgulamak ve bunu hızlıca gözden geçirmek oldu. Marjların erozyona uğradığı hatta sürdürülebilirliğin tehdit altında olduğu böylesine zorlu bir ortamda, personel giderleri mercek altına yatırıldı. Denklemin bileşenleri ise basitti: Çalışan sayısı, mevcut ücretler ve yan haklar, personel sayısına bağlı-orantılı olarak değişen giderler, ücret artış projeksiyonları, çalışma süreleri ve izinler. Tüm bu bileşenler içerisinde ise, bazıları dönem dönem ön plana çıkmış olsa bile, çalışan sayısı en istikrarlı şekilde üzerinde durulan konu oldu ve halen de öyle. Aslında bunun bir sebebi, rekabet ve verimlilik baskıları bir yandan, alternatif işgücü seçenekleri, endüstriyel ilişkiler, hukuk-regülasyon ve teknoloji alanındaki gelişmeler diğer yandan, birçok farklı tetikleyici sebebiyle bu konunun hiçbir zaman gündemdeki yerini kaybetmemesi idi. Gelişmeler, halihazırda gündemde olan çalışan sayılarını, iyice şirketlerin odağına yerleştirdi.

Bizler her ne kadar norm kadro – kadro optimizasyonu – işgücü planlama – çalışan sayısı bütçesi – dinamik işgücü modelleme – kadro ölçeklendirme gibi farklı isimler ile anıyor olsak da, şirketlerin yönetimleri tarafından özünde merak edilen tam olarak “doğru sayıda” çalışan sayısı. Ancak bu soruya anlamlı bir yanıt verebilmek için öncelikle başka soruları yanıtlamalıyz. Bunlardan birincisi doğrunun hangi koşullara göre şekilleneceği. Pandemi öncesi mevcut duruma göre mi, pandemi sırasında yaşanan ve halen içinde bulunduğumuz gerçekliğe göre mi, ne zaman geleceğini bilmediğimiz ve bizlere nasıl bir çalışma ortamı sunacağını olsa olsa kısmen tasarlayıp, büyük ölçüde hayal etmeye çalıştığımız pandemi sonrası dünyaya göre mi? Aslında biz bu soruyu COVID19 öncesinde de sıkça şirketlere yöneltiyorduk. Sadece o zamanlar içinde pandemi kelimesi geçmiyordu. Öğrenmek istediğimiz, şirketlerin mevcut organizasyonel yapılanmaları, süreçleri, iş yapış şekilleri ve teknolojik yeterliliklerine göre mi bu sayıya karar vermek istedikleri; yoksa temiz bir sayfa açıp; yeniden tasarlanacak bir yapı ve işleyişe göre mi hareket etmek istedikleri idi. Aldığımız yanıt, kurumların ihtiyaçları ve vizyonlarına göre değişiyordu. Değişmeyen ise, hangi yanıtı alırsak alalım; aslında işgücümüzü yani çalışan sayımızı şekillendiren tetikliyicilerin odukça sık, beklenmedik bir anda, bazen radikal bir düzeyde ve ne yazık ki çoğu zaman tamamen bizlerin kontrolü dışında değiştiği idi. İster bugüne, ister geleceğe odaklanalım; eğer tetikliyici unsurları sabitleyerek ilerlemeyi tercih ediyorsanız “değişen doğruları” ıskalamış oluyorsunuz. İşte dinamik işgücü modellemesi bu yüzden artık daha ön planda olacak. Bunu anlamamız ve benimsememiz için, pandeminin yarattığı koşullar ön ayak oldu diyebiliriz. Tabii ki eğer ileriye dönük bir işgücü modellemesi çalışmasına soyunacaksak, otomasyon – dijitalleşme – analitik uygulamalar ve alternatif işgücü kaynakları ile modelleri radarımızda olmalı. Bugün bunların bir ya da birkaçından belirli ölçüde faydalanıyor bile olsak; gidebileceğimiz mesafenin çok daha uzun bir mesafe olduğunu unutmamalıyız. Üstelik bu öylesine bir yolculuk ki, biz ilerledikçe mesafe azalmıyor; aksine uzuyor çünkü fırsatlar ve imkanlar aldığımız yoldan daha hızlı ilerliyor.

İkinci önemli konu, çalışan sayısına odaklanmakla birlikte en az sayı kadar gözden kaçırdığımız bir faktör olan yetkinlikler. Nitekim kağıt üzerinde makul gözüken nicelikte bir kadroya sahip birçok kurumun, nitelik açısından aynı durumda olmadığı pek çok defa gözlemlediğimiz bir gerçek. Çalışanlardaki deneyim ve yetkinlik eksikliklerinin, sadece verimsizlik değil; artan riskler ve kaçırılan fırsatlar açısından da şirketlere zarar verdiğini ifade etmeliyiz. Oysa organizasyon şemalarında kutuların isimlerini doldurmak kafi değil, içlerini de doldurmak gerekiyor. İşte bunun farkına vardıkları için olacak ki, son dönemlerde birçok şirket işgücü yapılanması ile ilgili bir çalışma başlatırken; norm kadro ile sınırlı kalmıyor ve paralelde yetkinlik modellerini ele almaya gayret ediyorlar. Akabinde gerçekleştirdikleri yetkinlik değerlendirmeleri ile etraflıca değerlendirilmiş, daha sağlıklı kararlar alabiliyorlar. Öte yandan, tıpkı çalışan sayısında olduğu gibi; çalışan yetkinlikleri ele alındığında da benzer bir sınavdan geçiyoruz: Acaba hangi yetkinlik kümesinden bahsediyoruz? Bugünün mü, geleceğin mi? Yanıtımız “bugünün” ise, bu yetkinliklerin raf ömrü ne kadar? Yok eğer cevabımız “geleceğin” ise; geleceğin getireceği yetkinlik gereksinimleri hakkında ne kadar fikir sahibiyiz?  Çünkü yetkinlikler, kadro ihtiyacını belirleyen faktörlerden bile daha hızlı değişiyor. Hatta, belki biraz ironik olacak ancak; kadro ihtiyaçlarındaki değişimi belirleyen faktörlerden bir tanesi bu dönüşen yetkinliklerin ta kendisi. Böylesine iç içe geçmiş bir belirsizlikler yumağından keskin çıkarımlar yaparken biraz tedbirli olmakta fayda var. Ne yazık ki söz konusu yetkinlikler olduğunda, son derece bulanık sularda yüzüyoruz. İşinsanları, kanaat önderleri, konu uzmanları, fütüristler olarak yepyeni yetkinliklerden bahsediyoruz. Mevcut yetkinliklerin geliştirilmesinden, yeniden şekillendirilmesinden bahsediyoruz. Ama bu söylemlerin altını doldurmakta aynı derecede başarılı değiliz. Gene de yetkinlik konusunun artık böylesi dönüşümlerin ayrılmaz bir parçası olarak konumlandırılması olumlu bir gelişme.

Üçüncü önemli konu ise, çalışma modellerinde olan değişiklikler. Evet, geride bıraktığımız bir yıla dönüp bakınca akla ilk gelen şüphesiz uzaktan çalışma ve bu çok da güzel bir örnek. Ama olabilecekleri bununla sınırlamamak lazım. Daha esnek bir çalışma ortamını mümkün kılan bir dolu farklı başlık var. Bunlara değinmeden önce şu “uzaktan çalışma” konusuna kadro yapılanması perspektifinden kısaca dokunmamızda fayda var. Varsayalım ki, belirli senaryolar ışığında kaç kişi ile çalışmamız gerektiğini, o kişilerin hangi yetkinliklerinin olması gerektiğini ve yetkinlik seviyelerinin ne düzeyde olmasını istediğimizi belirledik. Peki ya çalışma ortamının verimli ve etkin bir iş yapış şeklini ne ölçüde desteklediğini biliyor muyuz? Yakın zamanda dek, süreçleri iyileştirmek; bürokrasiyi azaltmak; görev ve sorumluluk dağılımlarını netleştirmek; organizasyon yapılarını yalınlaştırmak; işleyişlerini ise çevikleştirmek ve tabii ki teknolojinin nimetlerinden olabildiğince faydalanmak suretiyle çözümler geliştirmeye çalışıyorduk. Bu çabalar boşa harcanan emekler değil ancak içinde bulunduğumuz resimde yeterli oldukları da söylenemez. Çünkü tasarlanmış tüm bu kurgular, ağırlıklı olarak geleneksel çalışma ortamlarını yani fiziki yerleşkeleri merkeze koyan bir felsefeden hareketle oluşturulmuştu. Sanal veya hibrid çalışma pratiklerini göz önünde bulundurarak yeniden tasarımlar yapmak kaçınılmaz olacak. Nicelik ve nitelik adına sağlanması hedeflenen başarılar; ancak bu alandaki doğru uygulamalar ile elde edilebilecektir. Geldiğimiz noktada, uzaktan çalışmanın verimlilik ve etkinlik açısından yarattığı sonuçlar adına bir dolu analiz ve araştırma mevcut olmakla birlikte, bunlar henüz kesin çıkarımlar yapmamızı sağlayacak netlikte değil. Uzaktan çalışma dışında, esnek çalışma modellerini şekillendiren diğer unsurlar da ele alınmalı.  Süreli kontratlar, part time işgücü, esnek ücretlendirme, ödüllendirme ve yan haklar modelleri, yenilikçi staj, şift ve fazla mesai uygulamaları bunlardan ilk aklımıza gelenler. Halihazırda birçok şirkette uygulamaları mevcut. Ama yaygınlaşmaları ve çok daha yaratıcı, çok daha dinamik bir şekilde kurgulanmaları ve yönetilmeleri gerekiyor.

Gördüğünüz üzere norm kadro, daha doğru bir ifade ile “dinamik işgücü planlama” çalışmaları şirketler için önemli, hatta vazgeçilmez çalışmalar. Belki içinden geçtiğimiz şu dönemlerde her zaman olduğundan daha bile fazla. Ancak yanlarında bu yazıda ele aldığımız başlıkları da katarak ilerlediğimizde, çok daha etkili sonuçlar alacağımızı bilmemizde fayda var. Herkese sağlıklı ve güzel bir 2021 diliyorum…

SÜRDÜRÜLEBİLİR YETENEK YÖNETİMİ

28 Nov

Belirsizliğin kurumsal sürdürülebilirlik üzerindeki tehditini iyiden iyiye arttırdığı ilginç bir döneme girdik. Sebebi ister pandemi  veya jeopolitik bir kriz olsun, ister yeni küresel işbirlikleri veya teknolojik atılımlar olsun, farketmez… Herkesin neredeyse üzerinde fikirbirliği sağladığı bir öngörü var. Bu öngörüye göre, bundan böyle pazardaki hem yukarı, hem de aşağı yöndeki talep dalgalanmaları sık sık,  en umulmadık dönemlerde ve oldukça sert bir şekilde gerçekleşecek. Bu nedenle şirketler, uzun vadeli stratejilerini çeşitlendirmede,  farklı senaryolara dayalı dinamik planlar geliştirmede ve kısa vadeli taktikler ile hareket kabiliyeti yaratıp stratejilerini desteklemede hızla kendilerini geliştirme ihtiyacı hissedecekler. Böylece bir yandan gerçekleşecek riskleri göğüslemede, diğer yandan oluşacak fırsatları değerlendirmede becerileri artacak. Bunu başarabilmenin önkoşullarından biri, yetenek yönetiminde sürdürülebilirliği sağlamak. Sürdürülebilir yetenek yönetimi adına, teknoloji ve insan arasındaki sinerjinin istenilen bir kıvama gelemediği, kuşaklar arası uyumu sağlamada güçlük çektiğimiz, çalışan beklentilerinin hızla dönüşüm geçirdiği ve insan kaynakları fonksiyonunun halen hakettiği itibarı görmediği bir ortamda bugüne kadar şirketler olarak ne kadar iyi bir sınav verdiğimiz tartışmaya açık. Ancak geçmiş geçmişte kaldı. Artık ileri bakmalı, tüm bu öğrenmişliklerden de faydalanarak farklı şekilde hareket etmeye ve hızla aksiyon almalıyız. Öyleyse, sürdürülebilir bir yetenek yöntemi ile şirketimizi geleceğe taşımak adına yapılması gerekenler neler?

  1. Zincirleri Kırın, Seçeneklerinizi Zenginleştirin: Alternatif İşgücü Stratejisi

Hem nicelik, hem de nitelik açısından sabit bir işgücü yapılanması ile esnek talep dalgalanmalarına, farklılaşan yetkinlik gereksinimlerine çevik bir şekilde yanıt vermede şirketler oldukça zorlanmaktalar. Yeri geldiğinde hızla küçülmek veya büyümek, farklı şekillerde çalışabilmek veya farklı iş sonuçları üretebilmek; tüm bunları başarırken de müşteri ve çalışan deneyimini, verimlilik ve etkinliği, iş kanunlarına uyumu riske atmamak gerekiyor. Kaç kişiyle çalışmalıyız? Hangi profilde ekip arkadaşlarımız olmalı? Bu soruların yanıtları büyük sürekli değişirken, geleneksel modeller ve ezberler ile gemiyi yüzdüremeyiz.Bu nedenle artık dış kaynak kullanımı, kitle kaynağa yönelim, süreli kontratlar ve kısmi – yarı zamanlı çalışma gibi alternatif işgücü modellerini bütünsel ve planlı bir şekilde ele almak zorundayız. Tüm bu hibrid ekipleri yönetecek kapasitede liderler, bu yeni modelleri destekleyecek şekilde yönetişim modelleri ve İK politikaları oluşturmalıyız. Geleceğe dönük kurumsal yetkinlik gereksinimlerimizdeki değişimleri sık sık süzmeli, bunun işgücümüz açısından etkisini değerlendirmeli, yetkinlik boşluklarını nasıl kapatacağımızı, eğitim ve gelişim stratejilerimizi nasıl farklılaştıracağımızı belirlemeliyiz.

  • Her Kaba Sığın, Kendi Kabınızı Kendiniz Yaratın: Çevik Organizasyon

Uzun bir süredir organizasyon şemalarının, raporlama ilişkilerinin, rol-sorumluluk-yetki dağılımları ile görev tanımlarının, unvan ve kademe yapılarının; dolayısıyla çalışanlara sunulan hak ve faydaların oldukça sık değiştiğini gözlemliyoruz. Azalan bir silolaşma ve artan bir proje bazlı iş yapış şekli var. Hiç şüphe yok ki, bunlar güzel haberler… Regülasyon, rekabet, teknoloji hızla kabuk değiştirirken; stratejilerimiz ve iş modellerimiz ile bu değişimlere yanıt vermeye, hatta mümkünse bu değişimleri yaratan-tetikleyen olmaya çalışıyoruz. Organizasyonumuzu güncellemek eskiye kıyasla çok daha hızlı bir şekilde başardığımızı bir pratik haline gelse de, tüm organizasyonel bileşenleri başarılı bir şekilde uyumlandırdığımız ve çalışan deneyimini merkezine alan bir şekilde ilerlemediğimiz için çok fazla kırıp döküyor, beklediğimiz faydaları sağlayamıyoruz. Böylesine dinamik organizasyonel gelişim pratiklerini desteklemek adına kurum kültürünü buna hazırlamalı, değişim yönetimi, proje yönetimi ve iç iletişime odaklanmalı, esnek (agile) ve yalın organizasyon dönüşümünde uzmanlaşmalı, İK süreç ve uygulamalarımızı teknoloji ile maksimum düzeyde desteklemeli, yetkinliklerimizi hızla zenginleştirecek ve değiştirecek gelişim modellerini hayata geçirmeliyiz.

  • Ezberleri Bozun, Kazanımları Değerlendirin: Esnek Çalışma Modelleri

Pandemi ile popülerliği artan uzaktan çalışma aslında uzun süredir hayatımızda. Hatta daha yaygınlaşmış olsa da, çeşitliliği azaldı. COVID19 öncesi evden, otelden, paylaşımlı ofisten, otelden, restoran / kafeden, yoldan vs. çalışırken bu yakın dönemde sadece ev merkezli bir modele döndük. Burada çalışanlar ve şirketler için ana kazanım; uzaktan çalışmada oluşan deneyim ve geliştirilen beceriler oldu. Bundan sonrasında değişimlere hızlı yanıt verebilmek ve farklı fırsatları değerlendirebilmek adına; hibrid yani fiziki ortamlar ve sanal ortamlarda aynı anda uyum içerisinde ve yüksek performansla çalışabileceğimiz çalışma modellerini hayata geçirmeliyiz. Bunu yaparken de, bazı noktaları dikkate alarak ilerlemeliyiz: 1) İş Sonuçları:  Verimlilik, Çıktı Hızı ve Kalitesi, İş Sürekliliği,2) İş Yapış Şekilleri: İletişim, İzlenebilirlik, Hesap Verebilirlik, Performans Yönetimi ve İşbirliği 3) Çalışan Beklentileri: Çalışan Deneyimi ve Motivasyonu, Sağlık ve Zindelik, 4) Dış Paydaş Beklentileri: Dış Paydaş Memnuniyeti, 5) Teknoloji: Bilgi Güvenliği, Otomasyon Seviyesi  6) Yasal Çerçeve: Yasal Düzenlemeler ve Uyum. Bu çerçevede, şirketimizin yetenek yönetimi politika ve uygulamalarını da hızla hibrid çalışma modellerini destekleyecek şekilde dönüştürmeliyiz.

  • Korkuları Aşın, Sinerjiyi Yakalayın: Teknoloji ve İnsan Yanyana

Artık neredeyse konuyla ilgili her ortam ve mecrada kendine yer bulan, klişeleşmiş “teknoloji çalışanlar için tehdit mi, fırsat mı?” tartışmalarını geride bırakmalıyız. Otomasyon ve dijitalleşme çalışma hayatımızın merkezinde olacak ve geri dönüşü olmayan bir yolculuktayız. Öyleyse, bundan sonra şirketlerin önceliği, teknoloji dönüşümlerine hız vermek ve dönüşümü gerçekleştirirken bunu işgücü ile uyumlu bir şekilde yapmak olmalı. Yani dijital dönüşüm hamleleri hayata geçirilirken; çalışma hayatı ve ana aktörleri olan çalışanları resme katmalı; kendimize eksen olarak“işin geleceği”ni seçmeliyiz. Otomasyon çalışanların hayatını kolaylaştırmalı, onları rutin ve yorucu aktivitelerden özgürleştirip; daha katma değerli ve entelektüel açıdan kendilerini geliştirebilecekleri aktivitelere yönlendirmeli, analitik ve büyük veri ile birleşerek yeni ufuklar açmalı, şirkette verimliği – dolayısıyla karlılığı – arttırarak, gelir düzeylerini iyileştirmeli. Çalışanlar ve teknoloji rakip değil, birbirlerini bütünleyen iş arkadaşları olmalı. İşgücümüzün yetkinliklerini, dijital okuryazarlığı yüksek ve mental olarak teknoloji ile barışık şekilde çalışacak şekilde geliştirmeliyiz. Çalışanlarımıza sadece insana özgü ve teknoloji tarafından ikamesi mümkün olmayan karakteristiklerini yaptıkları işe yansıtma fırsatı verecek şekilde, iş süreçlerimizi dönüştürmeliyiz.

  • Birbiriniz Destekleyin, Birbirinizi Bütünleyin: Uyum ve İşbirliğine Odaklı Bir Kültür

Tüm bu dönüşümlerin başarıya kavuşabilmesi için matematiksel olarak açıklanması neredeyse olanaksız, ancak ironik bir şekilde rakamlara son derece büyük etkisi olan bir belirleyici unsur var: Kültür. Bugün kurumların hayalini yaşattıkları kültürü yeşertmede ve onu canlı tutmada oldukça zorlandıklarını görüyoruz. Özellikle kolektif bir bilinç, ortak değerler ve bunları yansıtan davranışlar, huzurlu bir çalışma ortamı ve istenilen düzeyde bir iletişim neredeyse ütopik kavramlar haline geldi. Bilinmezlerin çoğaldığı, etkilerinin derinleştiği bir gelecekte; mutlaka herkesin uyum ve işbirliği içerisinde çalıştığı, dayanıklı – destekleyici – pozitif bir şirket kültürünüz olmalı. Değişime açık, kendinden daha büyük bir oluşumun değerli bir parçası olmakla barışık, zorluklar karşısında yılmayan, hep çözüm odaklı ve yenilikçi çalışanların olduğu kurumlar, kolay kolay türbülanslara kapılmazlar. Burada şirket yönetimlerine ve liderlere epey iş düşüyor, çünkü liderlerin içselleştirip başı çekmediği durumlarda hedeflenen kültürü şekillendirmek ve yaymak mümkün olmuyor. Bunu başarabilmek için hem çalışanların seslerine kulak vermeli, hem de onlara farklı pencerelerden farklı bakış açıları sunabilmeliyiz.

Son Söz:

Eğer gelecektede başarılı bir şekilde faaliyetlerini sürdüren bir kurum olmak istiyorsak; son yıllarda insan kaynakları ve yetenek yönetimi alanında slogan olarak dillerden düşmeyen kavramları artık kararlılıkla, eşgüdümlü ve stratejik bir bakış açısı ile hayata geçirmek durumundayız. Şirketimizi ve çalışanlarımızı, “işin geleceği”ne hazırlamalıyız. Çünkü çok büyük değişimler bizi bekliyor ve kaybedilecek vaktimiz yok…

“EVİM, GÜZEL EVİM” FİLMİNİ SEYRETTİK. ŞİMDİ “OFİSE DÖNÜŞ” FİLMİ VİZYONDA…

22 Jun

Moda çabuk değişiyor. Daha iki ay önce beyaz yakanın bir numaralı gündemi “Uzaktan / Evden Çalışma” idi. Şimdi ise manşetleri “Ofise Dönüş” süslüyor. Oysa yasal kısıtlamaları bir kenara koyuyorum; bazı sektörlerde işin doğası gereği, bazı firmalarda ise şirket yönetimlerinin tercihi doğrultusunda (ve umarım çalışanların da rızası ve tüm tedbirler alınarak) neredeyse tam gaz eski usul devam etmişlerdi. Özellikle üretimin devam ettiği şirketlerde işlerinin başında olan mavi yakalı çalışanlar. Bir de hibrid modeli uygulayanlar vardı. Bir kısım çalışan şirkete gitmeye devam ederken, bir kısım evden çalışıyordu. Ama tüm gruplar içerisinde en efsanesi, “hibridin hibridi” olarak adlandırdığım grup. Bu grup da aynı hibrid modeli uygulayan şirketler gibi. Tek farkı (ama önemli bir fark), bazı çalışanların bazen ofise gidip, bazen gitmemeleri… İmza atmak veya evrak bırakıp almak için, etrafı kolaçan etmek adına, evden kaçabilmek umuduyla, canları dışarı çıkmak istediği için, iş arkadaşlarını özlediklerinden ve daha türlü türlü sebep ve bahanelerle arada bir bile olsa ofise giden göçebe beyaz yaka grup. Normalleşme rüzgarları ile savrulduğumuz şu günlerde herkesi ilgilendiren öncelikli konu evden çalışanların ofise ne zaman, ne şekilde dönecekleri.

Döneceğiz elbet dönmesine de, hepimizin kafasında aynı sorular dönüyor. O soruların bazıları şunlar:

  • Hastalığı taşıyan birini ofise girmeden nasıl tespit edeceğiz? Ateş ölçer termal kameralar çare olur mu? Peki ya ateşi olmayan ya da daha çok yeni enfekte olmuş kişiler… onları nasıl tespit edeceğiz?
  • Bina yönetimleri ve bizimle aynı binada çalışan diğer şirketler ile uyum ve işbirliği içinde hareket edebilecek miyiz?
  • Misafirlerin giriş çıkışı ile ilgili protokoller nasıl düzenlenecek?
  • Ofiste aynı anda en fazla kaç kişi çalışabilir? Ofise gelemeyenler için evden çalışma politika ve prosedürlerini artık netleşti mi? Acaba beyaz yaka için de farklı shift modelleri uygulanabilir mi?
  • Kat oturum planları, alan ve kapasite kullanımına göre nasıl değişmeli?
  • Şirkette yemek yenilmeye devam edecek mi? Dışarı yemek yemeye çıkılabilecek mi?
  • Sigara içmeye gidip gelen tiryakiler nasıl bir prosedür izleyecekler?
  • 1,5 metrelik sosyal mesafe ve maske takmak kendimizi ve birbirimizi korumak adına yeterli olacak mı?
  • Yakın zamanda seyahat etmiş olan iş arkadaşlarımızla ilgili uygulanacak prosedürler neler olacak? Seyahat ve ilgili risk yönetimi prosedürlerine ilişkin yeni düzenlemeler neler olmalı?
  • İş yeri hekimimizin çalışma şekli ve prensipleri değişecek mi?
  • Binada hijyeni sağlamak ne tür dezenfeksiyon işlemleri neler olacak? Ofisin genel dezenfeksiyonu ile su-sıvı sabun-dezenfektan üçlüsü ile devam mı?
  • Kapı kolları, düğmeler, armatürler, ortak kullanılan mobilya ve yazıcı, kahve – çay makinası gibi eşyalar konusunu nasıl çözeceğiz?
  • Asansörlerde, mutfakta, toplantı odalarında ve diğer ortak alanlarda nasıl hareket edeceğiz?
  • Hastalıkları yaymada en işlevsel alan klimalar konusunda nasıl aksiyonlar almalıyız?
  • Eğer ofisteki-binadaki bir çalışma arkadaşımızda hastalığa rastlarsak, nasıl hareket edeceğiz?
  • Başta toplu taşıma olmak üzere, ulaşımın etkilerine dair neler yapacağız?
  • Şirketimize ait salgına yönelik politika ve uygulamaları, kanunlardaki sık olabilecek yeni düzenlemelerle nasıl dinamik bir şekilde uyumlu hale getirebiliriz?
  • Yüksek risk grubunda olan, ya da yüksek risk grubunda olan biri ile aynı evi paylaşan çalışanlarımız ile ilgili yaklaşımlarımız nasıl olacak?
  • Kişisel tercih olarak evden çalışmaya devam etmek isteyen ve ofise dönmemek konusunda ısrarcı olan arkadaşlarımız ile ilgili uygulamalarımız nasıl olacak?
  • Evden çalışmaya devam edecekler için yemek ve ulaşım masrafları ile ilgili sağlanan faydalar nasıl değişecek ve “yan haklar modeli” nasıl daha fazla esneyecek / kişiselleşecek?

Tabii ki sizlerin aklına daha bu soruların çok daha fazlası geliyordur. Sorularımıza yanıt ararken benim nacizane tavsiyelerim ise şunlar:

  1. Kobaylığa soyunmayın. Biraz bekleyin, başkaları neler yapmış-yapıyor gözlemleyin. Ama bu planlama yapmayın anlamına gelmiyor. Sloganımız: “Planlama atik, aksiyonda sakin”
  2. Özellikle Mart-Mayıs döneminde tamamen ya da kısmen şirketlerine gitmeye devam etmiş kurumlarla temasa geçin. Onların deneyimlerinden faydalanın.
  3. Salgının ülkemizde ve Dünyada genel gidişatını çok dikkatli takip edin. Devlet düzeyinde alınması muhtemel tedbir ve aksiyonları önden tahmin edebilirsiniz.
  4. Müşterileriniz, Çalışanlarınız, Tedarikçileriniz ve İş Ortaklarınızın; yani ekosistemdeki tüm paydaşların seslerine kulak verin. Onların deneyimleri, beklentileri, endişeleri, önerileri çok önemli. Sadece kendi iç sesinize göre hareket etmeyin.
  5. Sadece kısa vadeyi düşünerek hareket etmeyin. Bu düzen tahmin edemeyeceğimiz kadar uzun sürebilir. Planınız mükemmel olmak, her şeyi kapsamak zorunda değil. Ama geleceğe dönük ve uzun bir ufku dikkate alan şekilde hazırlanmasında fayda var.
  6. Maliyetleri iyi hesaplayın, alt alta koyunca kabarık bir fatura çıkabilir. Planlamanızı buna göre yapın ama unutmayın hiçbir şey insan sağlığından daha değerli değil. Dolayısıyla bunun ötesinde bir bedel yok!
  7. İK, Hukuk, Finans ve İş birimleri, yeri geldiğinde dış uzmanlardan da destek alarak olaya bütünsel yaklaşın ve birlikte karar alın. Bu karmaşık bir bulmaca ve işin ehli yöneticiler olarak birlikte çözmelisiniz.
  8. Topyekün bir ofise dönüş yerine küçük adımlar ile başlayabilirsiniz. “Pilot” modelini iş hayatınızda kullanmayı seviyorsanız, işte bunun tam yeri ve zamanı…
  9. Bu herhangi bir taşınma değil. İşin sağlık-psikolojik-yasal-finansal başta olmak üzere bir dolu boyutu var. Üstelik daha önce deneyimlemediğimiz bir şey. Bu yüzden bir proje gibi yaklaşmalı ve değişim yönetimini de hakkıyla planlayıp yürütmeliyiz.
  10. Bir B, hatta C planınız mutlaka olsun. İşler yeniden kötü giderse moral bozmak, panik olmak ve hazırlıksız yakalanmak yok. İlk dönemdeki tecrübelerinizden hareketle, uzaktan çalışmaya kültür-organizasyon-teknolojik alt yapı-siber güvenlik-dış paydaş yönetimi ve İK politikaları açısından hazır olun.

Çalışma hayatında yeni normale ve ofislerimize geri dönüşte fiziken-zihnen ve ruhen sağlıklı bir geçiş olması dileğiyle…

COVID_19 SONRASI AVRUPA LİGLERİNİN AKIBETİ NE OLACAK?

23 May

Avrupa’da COVID_19 sonrası 1 ligde maçlar tekrar başladı (Bundesliga), 1’inde sezon iptal… (Eredisie) Öte yandan 1’inde lig tescil edildi (Ligue-1). Türkiye dahil 6 ligde ise maçlar yazın devam edecek! 9 ligdeki durumu özetledim. Siz olsanız ne karar verirdiniz? Türkiye’de 2019/20 sezonu başlamalı mı? 12 Haziran tarihi mantıklı mı? Ve tabii “AVRUPA FUTBOLUNU BEKLEYEN 10 BÜYÜK SORU(N)” neler? Önce aşağıdaki tabloda durumu bir görelim:

9 Lig

COVID_19 SONRASI AVRUPA FUTBOLUNU BEKLEYEN 10 BÜYÜK SORU(N):

1-Sabit giderler, artan borçlar / yükümlükler ve sürekli tırmanırken bir anda dibe vuran gelirler… Özellikle Türkiye gibi borç batağındaki kulüplerin olduğu ülkelerde bu iş iflasa kadar gider mi?                                                                                                                                   2-Sporcu, teknik ekip, spor emekçisi, kulüp yöneticileri, seyirciler ve aslında tüm toplumun sağlığı…  Maçlar seyircisiz veya seyirci kısıtlaması ile oynandığında hem gene gelir kaybı olacak, hem de işin keyfi kaçacak. Yok, seyircili oynanırsa herkese bulaşır zaten.                                                                                                                                                 3-Bir sezonu yaz sıcağında alelacele bitirmeye çalışırken, öteki sezonun başlamak üzere olması  (Bilmem farkında mıyız… Yerkürede her sene üst üste ortalama sıcaklık rekoru kırılıyor. Şimdi Avupa’da en sıcak dönem başlıyor ve bir yandan salgın, öteki tarafta aşırı sıcak; futbolcular ne yapacak? Ayrıca bir sezon biter bitmez muhtemelen peşi sıra öteki sezon başlayacak. Böyle bir maç trafiği nasıl bir etki yaratır? Sakatlık, psikolojik yorgunluk?                                                                                                                                   4-Düzgün antreman yapamayan futbolcularda olası performans problemleri ve sakatlanma riskleri                                                                                                                          5-Sona ermek üzere olan futbolcu ve teknik adam kontratları. Buradaki hukuksal belirsizlik ve yaratabileceği adaletsizlik                                                                                       6-Kendi ülkelerine dönmüş olan, dönmek isteyen futbolcular. Sahaya çıkmak istemeyen sporcular ve aileleri                                                                                                                            7-Ligler yeniden başlarken Avrupa Kupaları, Ulusal Kupalar ve Milli Takım düzeyindeki turnuvaların ne olacağı…                                                                                                  8-Vakalarda artış, 2. dalga, futbolcuların enfekte olması vb. durumlar gerçekleşirse, yeniden başlayan liglerin akıbetinin ne olacağı.                                                           9-Sabırsızlanan taraftarların, futbol tutkunlarının futbola ve takımlarına dizginlenemeyen açlığı ve özlemi                                                                                                  10-Hükümetler-federasyonlar-kulüpler-yayıncı kuruluşlar-sponsorlar-sporcular-taraftarlar arasındaki derin fikir ayrılıkları.

ESKİ (A)NORMAL / TRANS (A)NORMAL / YENİ (A)NORMAL – CEM SEZGİN

23 May

SADECE COVID_19 TEMELLİ “YENİ NORMAL” SÖYLEMİ, «İNSANOĞLUNUN ENTELEKTÜEL KAPASİTESİNİ HAFİFE ALMAK ADINA BENZERSİZ BİR ETİKET»TİR.

  1. «Yeni Normal» COVID_19 ile başlamadı. 1989/90’dan beri devam eden bir süreç… (Ancak küresel salgın her şeyi arttıracak ve hızlandıracak tabii ki)
  2. “Eski Normal” zaten Normal değildi ki… Olsa olsa, Eski (A)Normal’den bahsedebiliriz. Çünkü Eski (A)Normal, tam bir “Mış Gibi” dönemiydi.
  3. Bir normalden diğerine ışınlanıp geçemezsiniz. Eski (A)Normal’in bile oluşması bir buçuk asır sürdü. Aradaki geçiş dönemini yok saymayalım lütfen. Şu an içinde olduğumuz döneme “Trans (A)Normal” dönemi ismini verebiliriz.
  4. “Trans (A)Normal” ne kadar sürecek, hangi değişiklikler yaşanacak, bu değişiklikleri boyutu ne olacak, bu değişikliklerin etkisi ne olacak, bu dönüşüm bedeli ne olacak,  tanıdığımız-bildiğimiz «Normal»e geri dönmek istersek; dönebilir miyiz? Bir dolu soru, bir dolu bilinmez.
  5. Her şey sadece teknoloji ve dijitalleşme ile açıklanamaz. O kadar çok mega trend ve tetikleyici faktör var ki… Hepsinin detayı için incelemek isterseniz:

2020_YENİ (A)NORMAL_M.Cem Sezgin_v1

Sevgiler, Saygılar,

Cem

THE TALKING DEAD – KURUMSAL BİR “ZOOM-Bİ” HİKAYESİ

16 May

Bugünkü ilk zoom toplantım. Birkaç kişinin görüntüsü kapalı. Belli ki akşam yeni başlanmış dizinin heyecanı ile biraz geç yatılıp, sabah da güç bela kalkılmış. Kadınların ise kendilerine güvenleri gelmiş. Ne de olsa kuaförler tekrar açıldı. Birkaç kişi eksik. Sanal toplantılara geç kalınca millet size fena takılıyor, “köprüde trafik mi vardı?”, “asansör mü bekledin?” filan diye. Ama biraz geç kalmak akıllı insan işi. İlk 5-6 dakika tamamen anlamsız ”nasıl gidiyor” ve klişe COVID_19 muhabbetleri dönüyor. “Nasılsınız…?” Nasıl olalım yahu??? Daha dün konuştuk, evvelsi gün konuştuk, geçen hafta kim bilir kaç kez konuştuk. Aynıyız yani… Her gün kendimize koronavirüs testi mi yapalım? Bir yandan da ne kadar dijialleştiğimizden ve son dönemlerde okuduğumuz fütürist kitaplardan bahsediyoruz. O sırada bahsettiğimiz kitaplardan birkaçı dizüstü bilgisayarımızın altına yerleştirilmiş, görüntü hizalama vazifesi görüyor. Biraz kalabalık bir zoom toplantısı bu sabahki. İçerisi tatil beldelerindeki hediyelik eşya dükkanları gibi. Giren çıkan belli değil. Arada görüntüsüz ve sessiz moda geçip diğer işlerini halledenler var. Toplantı uzadıkça bu sayı artıyor. Baskın bir ses – rahatsızlık verici bir gürültü geldiğinde “Bir ses geliyor sanki…?” veya “bir gürültü var ama…?” diyen ilk kişi olmak önemli. Böylelikle “o ses benden gelmiyor” vurgusunu güzelce yapmış oluyoruz. Üzerine bir de “mikrofonu kapasak…” şeklinde üstün dehamızı gösteren repliğimiz eklendiğinde tadından yenmez. Hem uyarımızı yaparız, hem üzerimizdeki şüpheleri savarız, hem de hümanizmden ödün vermeyiz. İşte buradaki “sanki” ve “ama” sözcükleri, karşı tarafı rencide etmemek adına yumuşatıcı bir rol üstleniyorlar. Ama bu kadarı da kafi değil. “Hah, şimdi kesildi!” şeklinde bir konfirmasyon ile görevimizi tamamlamak lazım. Sadece ses konusunda değil, her konuda ilk olmak önemli. Toplantı biterken ilk el sallayan (liderlik vasfı), süre azalınca ilk uyaran (moderatörlük ve zaman yönetimi vasfı), konuşan kişinin görüntüsü donunca buna ilk dikkat çeken (yüksek konsantrasyon ve yardımseverlik vasfı) gibi etkileyici özelliklerimizi başka nasıl olacak da ortaya koyacağız? Görüntü donma deyince aklıma geldi. Donmuş gibi yapma taklidi favorilerimden. Bunu başarıyla yapanlara hayranlık duyuyorum. Belgesellerdeki timsahlar gibi hareketsiz durarak, biri çıkıp “Dondu galiba” dediği anda şak diye cevap vermek gibi küçük eğlenceler olmasa, bu sıkıcı toplantılar nasıl geçecek?

Sesten bahsettik ya… En zoru sifon sesi. Eğer bir sifon sesi duyarsanız, özellikle de az sayıda katılımcı varsa yapılacaklar: 1) Hiç duymamış gibi yap, 2) Sifonu çeken kişinin sen olmadığını kanıtlayacak bir görüntü ver. Mesela ayağa kalk (altta pijama vb. olmamasına dikkat ederek), 3) Asla gülme, 4) Kim olduğunu biliyorsan afişe etme, 5) Empati kur: Senin de bir gün başına gelebilir.

Toplantıdayken paralelde yapılabilecek bir dolu eşzamanlı aktivite var. İlk 15 dakika geçti. Etraf cümbüş yeri. Bir yandan Skype ve WhatsApp’dan gelen mesajlara cevap verirken, paralelde maillerime bakıyorum. Bir elimde kahve, önümde atıştırmalıklar, toplantı ile ilgili notlarımı alırken ara ara kafayı uzatan hane halkının sorularını yanıtlıyorum. Ellerim meşgul olduğu için kedimi ayağımla okşayıp, “orada” olduğumu göstermek adına arada bir sorular sorup, yorumlar yapıyorum. Hatta Zoom’daki chat ekranına bir şeyler yazıyorum. 2-3 kişi dışında kaale alan yok. Kendim soru sorup, gene kendim yanıtlayasım var. Sanal monolog isteğim her geçen dakika artıyor. O sırada konuşan kişinin sesin mekanik ve zor anlaşılır bir hal alıyor. Aramızdaki bir teknoloji gurusu yorum yapıyor: “bağlantı zayıf galiba”. Evet, ustalıkla ve yerinde kullanılmış bir “galiba” sözcüğü. Hakkını vermek lazım. Hunharca bir gün daha yaşıyorum. Üst üste altı sanal toplantım daha var, hem de boşluk olmadan. Outlook takvimimde boşluğu gören yapıştırmış. Sıfır tolerans, sıfır merhamet. Arada birer tanesi Skype ve MS Teams. Değişiklik olacak diye seviniyorum. Bu kadar toplantı arasında nasıl karnımı doyuracağım, fiziksel ihtiyaçlarımı karşılayacağım gerçekten zor sorular. Kendimce stratejiler geliştiriyorum. Bir önceki toplantınızın vaktinde, hatta biraz erken bitmesi bile bazen işe yaramıyor. Tam yeni toplantıya girecekken bir terslik oluyor, bağlanamıyorsunuz. Bunu dillendirmenin size bir faydası yok zira kimse inanmıyor. “Hayret nasıl giremezsin?” (Karşı tarafta zeka ve beceriniz yönünde oluşmuş bir hayalkırıklığı vurgusu), “Sonra nasıl girdin?” (Karşı tarafta yaşanan şüphecilik ve güven zedelenmesi vurgusu), “Bana hiç olmadı…” (Kendisi ile kıyaslayıp daha alt bir seviyede konumlandırma vurgusu) Daha önce bahsettiğim kutup iklimi çizgisindeki geç kalma esprileri de cabası. Neyse, ilk yarım saati geride bıraktık. Aktif bir dinleyici olduğunuzu göstermek çok önemli. Bu nedenden olsa gerek, birkaç kişinin kafası önden konfigürasyona tabi olmuş şekilde, 8 – 11 derecelik açılarla düzenli olarak bir aşağı-bir yukarı hareket edip duruyor. Bunu aynı anda birkaç katılımcı yaparsa tehlikeli. Bilhassa bunun gibi sabahın ilk veya yemek sonrası ilk toplantılarda. (Tabii eğer yemek yiyecek vaktiniz olduysa.) Çünkü fena halde uykunuz geliyor. Herkes aynı anda bunu yapsa yeminle bu işin sonu hipnoza kadar gider. Ama neyse ki korktuğum başıma gelmiyor. Sadece o kafa kaldırıp indirenlerden biri sanırım kendi uykusunu getirdi, gözleri hafiften kapanıyor. Bu toplantı bir saat sürecek, şimdilik zaman planına uygun gidiyoruz. Bir beyaz yakalı (yoksa t-shirt’lü mü desek) başka ne dileyebilir ki? Geçen gün bir toplantıya katıldım, 40 küsur kişi vardı ve 3 saat. Hep birlikte el ele vererek verimsizliğin tarihi adlı çalışmaya imza atmış olduk. İşin kötüsü, konunun benimle de öyle fazla bir alakası yoktu. Yancı kontenjanından katıldığımız bu tarz toplantılar, en fazla ızdırap verenlerden. Gene de ilk 2 saat 25 dakikasını tüm benliğimi vererek dinledim. Baktım katabileceğim bir şey yok, üç dakikalığına mutfağa gittim. Tam o aralıkta biri konu hakkında benim ne düşündüğümü sormuş. Ne mi düşünüyorum? Soyadımı Karabaht olarak değiştirmeyi. İçimde sonsuz bir “kaytarmadım, hep sizinleydim” diye haykırma isteği… Ve derken bugünkü ilk zoom toplantımın sonuna geldim. İlk olmak önemliydi ya, şenlik havasında geçen veda mesajlarından sonra sıra “Leave Meeting” düğmesini tıklamaya geliyor. Herkes bunu ilk yapanlardan olmaya gayretli. Sona kalırsanız karizmanız çiziliyor. Aklımdan Tears For Fears’dan “Mad World” şarkısı geçiyor ve kendimi “reboot” ederek bir sonraki toplantımın linkine tıklıyorum…

FİKİR LİDERLİĞİ ALANINDAKİ ÇALIŞMALARIM…

4 May

KONUŞMACI VEYA MODERATÖR OLARAK KATILDIĞIM ZİRVE / PANELLER

(Sadece bazılarına yer verilmiştir.)

  • WEBRAZZİ – NEW HR SUMMIT / 25.09.2019 / Konuşmacı
  • HR DERGİ – ÇALIŞAN DENEYİMİ Zirvesi / 13.02.2018 / Konuşmacı
  • HR DERGİ – SEÇME YERLEŞTİRME VE YETENEK YÖNETİMİ Zirvesi / 17.10.2018 / Konuşmacı
  • HR DERGİ – İK-ONOMETR-İK Zirvesi / 15.05.2019 / Konuşmacı
  • HARVARD BUSINESS REVIEW – İnsan Odaklı Dijital Dönüşüm / 28.03.2018 / Konuşmacı
  • HARVARD BUSINESS REVIEW – İK ve Teknoloji: İnsanı Merkeze Koymak / 05.03.2019 / Konuşmacı
  • MARKETING TÜRKİYE – Youth Talks / 07.10.2019 / Konuşmacı
  • ODGERS BERNDTSON – CEOx1Day / 07.03.2019 / Keynote Speaker & Moderator
  • MCT TÜRKİYE &NOW – Business & Tech Week / 8-10.05.2018 / Konuşmacı
  • CROSSOVER – İş Dünyasının Geleceği / 05.09.2018 / Konuşmacı
  • TAİDER – 6. ULUSAL AİLE İŞLETMELERİ ZİRVESİ / 03.11.2008
  • DIGITAL TALKS – İŞ HAYATININ GELECEĞİ / 18.03.2018 / Key Note Speaker
  • DIGITAL TALKS – ALBARAKA TÜRK DİJİTAL KÜLTÜR SOHBETLERİ / 30.10.2019 / Panelist
  • PERYÖN – İNSAN YÖNETİMİ KONGRESİ 2018 / 01-02.11.2018 / Konuşmacı
  • PERYÖN – İNSAN YÖNETİMİ KONGRESİ 2016 / 20-21.10.2016 / Konuşmacı
  • ATO (ANKARA TİCARET ODASI) – Değişen İş Modelleri ve Dijital Çağın CFO’su / 19.12.2015 / Keynote Speaker
  • IFS TÜRKİYE – IFS Gelecek Yatırımcıları Zirvesi / 27.11.2019 / Konuşmacı
  • EDUPLUS – 1. MALİ İŞLER ZİRVESİ ve FİNANS YÖNETİCİLERİ ZİRVESİ / 20.06.2013 / Moderatör
  • EDUPLUS – 2. MALİ İŞLER ZİRVESİ ve FİNANS YÖNETİCİLERİ ZİRVESİ / 19.06.2014 / Moderatör
  • EDUPLUS – 3. MALİ İŞLER ZİRVESİ ve FİNANS YÖNETİCİLERİ ZİRVESİ / 22.10.2015 / Moderatör
  • EDUPLUS – 4. MALİ İŞLER ZİRVESİ ve FİNANS YÖNETİCİLERİ ZİRVESİ / 27.10.2016 / Moderatör
  • EDUPLUS – 5. MALİ İŞLER ve FİNANS YÖNETİCİLERİ ZİRVESİ / 2017 / Moderatör
  • EDUPLUS – 6. MALİ İŞLER ve FİNANS YÖNETİCİLERİ ZİRVESİ / 2018 Moderatör
  • EDUPLUS – 7. MALİ İŞLER ve FİNANS YÖNETİCİLERİ ZİRVESİ / 24.10.2019 / Moderatör
  • EDUPLUS – 3. FİNANS ZİRVESİ / 28.03.2013 / Konuşmacı
  • EDUPLUS – 4. FİNANS ZİRVESİ / 2014 / Moderatör
  • EDUPLUS – 5. FİNANS ZİRVESİ / 26.03.2015 / Moderatör
  • EDUPLUS – 6. FİNANS ZİRVESİ / 17.03.2016 / Moderatör
  • EDUPLUS – 7. FİNANS ZİRVESİ / 16.03.2017 / Moderatör
  • EDUPLUS – 8. FİNANS ZİRVESİ / 22.03.2018 / Moderatör
  • EDUPLUS – 9. FİNANS ZİRVESİ / 2019 / Moderatör
  • EDUWORKS – 13. LİDERLİK ZİRVESİ – Jeopolitik Finansve Türkiye’ye Etkileri / 14.04.2016 / Konuşmacı
  • CFO SUMMIT 2018 – EN ETKİN 50 CFO / Moderatör
  • CHRO SUMIMIT 2018 – EN ETKİN 50 CHRO / Moderatör
  • KALDER – MÜKEMMELLİĞİ ARAYIŞ SEMPOZYUMU / 26.05.2011 / Konuşmacı
  • BOĞAZİÇİ ÜNİVERSİTESİ – EXECUTIVE MBA MEZUNİYET TÖRENİ / 28.07.2015 / Keynote Speaker
  • İSTANBUL YATIRIM AJANSI – Lansman Toplantısı / 17.02.2020 / Moderatör
  • KOÇ ÜNİVERSİTESİ – Uluslararası Program: GNAM / 07.03.2019 / Moderatör
  • ORACLE – Dijital Çağda Modern Finans ve CFO’nun Rolü / 14.04.2015 / Moderatör ve Konuşmacı
  • ITELLIGENCE / DELOITTE – PERAKENDE CFO’LARI YUVARLAK MASA TOPLANTILARI / Moderatör
  • DELOITTE TURKEY – CFO ROUNDTABLES / Moderatör
  • DELOITTE TURKEY – NEXT GENERATION TALKS / Moderatör ve Konuşmacı

 ONLINE CANLI YAYINLAR / ZİRVELER

(Sadece bazılarına yer verilmiştir.)

  • MARKETING TÜRKİYE – EX İÇİN SIRADAKİ ADIM (ÇALIŞAN DENEYİMİ) / 24.06.2020 / (Youtube) / Konuşmacı
  • HARVARD BUSINESS REVIEW – İŞİN GELECEĞİ: Uzaktan Çalışma Sisteminde Organizasyonel Dayanıklılığı Korumak / 10.04.2020 /  (Instagram) / Keynote Speaker
  • MARKETING TÜRKİYE – COVID19 Sonrasında Şirketleri, Liderleri, Devletleri, Çalışanları ve Uluslararası Organizasyonları Neler Bekliyor? / 17.04.2020 /  (Youtube) / Keynote Speaker
  • KARİYER.NET – İŞİN GELECEĞİ / 30.04.2020 /  (Youtube-Facebook-Instagram-Twitter) / Keynote Speaker
  • WEBRAZZİ – NEW HR SUMMIT / Çalışan Deneyiminin Geleceği / 22.09.2021 / Konuşmacı
  • HR DERGİ – İÇ İLETİŞİM ZİRVESİ / 03.11.2020 / Konuşmacı
  • İTO – SANAL VE HİBRİD ÇALIŞMA MODELLERİNE GEÇİŞTE BAŞARININ ANAHTARI / 27.07.2021 / Konuşmacı
  • EGİAD – İŞ HAYATINDA Y VE Z KUŞAĞI / 25.10.2021 / Konuşmacı
  • KÜRESEL UMUT FESTİVALİ – Herkes İçin Sağlık: Pandemide Toplum ve Çalışan Sağlığını Yönetmek / 13.04.2021 / Moderatör
  • CHRO SUMIMIT 2021 – EN ETKİN 50 CHRO / Moderatör
  • JCI İzmir – YENİ NESİL LİDERLİK  / 29.06.2021 / Konuşmacı
  • KALDER (Ankara) – 10. İnsan Kaynakları Zirvesi: Sürdürülebilir Yetenek Yönetimi / 10.06.2021 / Konuşmacı
  • EDUPLUS – 2. İnsan Kaynakları Yönetimi ve Dijitalleşme Online Zirvesi / 25.06.2020 / Moderatör
  • EDUPLUS – 4. İnsan Kaynakları Yönetimi ve Dijitalleşme Online Zirvesi / 08.04.2021 / Moderatör
  • ORACLE – İŞ HAYATINDA ÇEŞİTLİLİK VE KAPSAYICILIK / 30.03 2021 / Keynote Speaker / Panelist
  • DISCOVER THE TALENT – İnsan Kaynaklarının Geleceği: Kahraman İK Pandemiye Karşı / 24.05.2021 / Konuşmacı
  • TEGEP – Dijital Zirve / 22.05.2020 / (Youtube) / Konuşmacı
  • BMI – CHRO Summit: CHRO’lar Kendilerini Nasıl Bir Sürece Hazırlamalı / 29.05.2020 / (Zoom) / Konuşmacı
  • DR. SERTAÇ DOĞANAY – Dijital Dönüşüm ve Geleceğin Yetkinlikleri / 01.06.2020 / (Linkedin-Youtube-Facebook-Twitter-TwitchTV) / Konuşmacı
  • ST Endüstri Radyo – 2020 Deloitte Global İK Trendleri Araştırması / 04.06.2020 / Radyo Yayını / Tek Konuk
  • Deloitte’la İŞİN GELECEĞİ SOHBETLERİ / Yeni Normalde Sınırlar Ötesi Görevlendirmeler / 03.06.2021 / Moderatör
  • Deloitte’la İŞİN GELECEĞİ SOHBETLERİ / Pandemi Sonrası İş Mevzuatındaki Değişiklikler ve Çalışanlar Üzerinde Olası Etkileri / 11.06.2021 / Moderatör
  • Deloitte’la İŞİN GELECEĞİ SOHBETLERİ / İK Fonksiyonlarını Bekleyen Yeni Riskler / 17.06.2021 / Moderatör
  • Deloitte’la İŞİN GELECEĞİ SOHBETLERİ / Şirket Satın Alırken İşgücü Perspektifi / 24.06.2021 / Moderatör
  • Deloitte’la İŞİN GELECEĞİ SOHBETLERİ / Alternatif İşgücünü Oluştururken Dışkaynak Kullanımının Önemi / 01.07.2021 / Moderatör
  • Deloitte’la İŞİN GELECEĞİ SOHBETLERİ / İş Hayatında Cinsiyet Eşitliğinin Önemi / 18.10.2021 / Moderatör (Konuk: EBRD)

 TV PROGRAMLARI

(Sadece bazılarına yer verilmiştir.)

  • BEIN SPORTS – Futbol kulüplerinde, finansal başarı sportif başarıyı getiriyor mu?
  • BEIN SPORTS – Deloitte Futbol Para Ligi
  • TİVİBUSPOR – Koronavirüsün Futbol Ekonomisine Etkisi (2020)
  • TİVİBUSPOR – Avrupa Futbol Ekonomisinde Son Gelişmeler (2020)
  • TİVİBUSPOR – Türk Futbol Ekonomisinde Son Gelişmeler (2021)
  • TİVİBUSPOR – Deloitte Futbol Para Ligi 2021
  • BJK TV – Deloitte Futbol Para Ligi – Beşiktaş Değerlendirmesi
  • BJK TV – Deloitte Para Ligi’nde son durum nedir?
  • SPORTSTV – 2021’e Başlarken Avrupa ve Türk Futbolu
  • BLOOMBERG HABERTÜRK TV – Futbol kulüplerinin finansal durumu
  • BLOOMBERG HABERTÜRK TV – Globalde ve Türkiye’de futbol ekonomisi
  • BLOOMBERG HABERTÜRK TV – Süper Lig yayın ihalesi hakkında beklentiler ve merak edilenler
  • BLOOMBERG HABERTÜRK TV – Dört büyüklerin mali durum değerlendirmesi
  • APARA TV – SPOR EKONOMİSİ – Deloitte Futbol Para Ligi 2019
  • APARA TV – SPOR EKONOMİSİ – Deloitte Futbol Para Ligi 2020
  • APARA TV – İŞTE İNSAN – İş Hayatında Y ve Z Kuşakları (2021)
  • ASPOR – 2020/21 Sezonu Lig Şampiyonluğunun Finansal Katkısı
  • CNN TÜRK – İşletme Rehberi
  • BLOOMBERG HABERTÜRK TV – İŞİN GELECEĞİ
  • BLOOMBERG HABERTÜRK TV – KORONAVİRÜS DÖNEMİNDE LİDERLİK
  • BLOOMBERG HABERTÜRK TV – BRICS
  • BLOOMBERG HABERTÜRK TV – Şirket içerisinde CFO’ların yeri ve CFO 2017 ajandası
  • BLOOMBERG HABERTÜRK TV – Yeni CFO Anket sonuçları
  • BLOOMBERG HABERTÜRK TV – CFO’ların 2017 beklentileri
  • TV24 – PLATİN İŞ KİTAPLARI ÖDÜLLERİ
  • TRT HABER TV PROGRAMI – Girişimci Kadınlar: Sibel Türker (Konuk)
  • HT LIVE –Sefer Yüksel – Deloitte Futbol Para Ligi 2019

 FİRMALARA ÖZEL ZİRVE / PANELLER

(Sadece bazılarına yer verilmiştir.)

  • BORUSAN HOLDİNG (İstanbul) – Yöneticiler Zirvesi / 23.11.2017 / Konuşmacı
  • KOÇ TOPLULUĞU ŞİRKETLERİ – 2020 Global Human Capital Trends / 04.06.2020 / (Webinar) / Key Note Speaker
  • UNILEVER – Finance Team: Light the Spark Session: Worklife After COVID_19 / 25.06.2020 / (Online) / Key Note Speaker
  • SCHNEIDER ELECTRIC – Turkey Pulse 2021 (Yöneticiler Etkinliği): Yeni Nesil Liderlik / 05.03.2021 / (Online) / Key Note Speaker
  • ING BANK – Fireside Chat / Dönüşen Çalışma Kültürü & İşin Geleceği / 19.10.2021 (Online) / Key Note Speaker (DigitalTalks – Ozan Tatar moderasyonunda)
  • CHANEL TÜRKİYE (İstanbul) – Finance in a Digital World / 20.06.2019 / Key Note Speaker
  • ENERJİSA – EBRD / Toplumsal Cinsiyet Eşitliği / 11.03.2021 / (Online) / Panelist
  • ANADOLU GRUBU (İstanbul) – Digital Finance / 22.09.2017 / Key Note Speaker
  • OYAK GRUBU (Ankara) – HR Coordination Meeting / 28.07.2017 / Key Note Speaker
  • TOFAŞ (Bursa) – İK Zirvesi / 30.09.2016 / Key Note Speaker
  • TOFAŞ (İstanbul) – İK Zirvesi / 06.09.2019 / Konuşmacı
  • ROCHE – Finance & IT Teams Meeting – İşin Geleceği ve Pandemi Sonrası Çalışma Hayatı / 11.08.2020 / Key Note Speaker
  • TÜRK TELEKOM GRUBU (Antalya) – 10.07.2010 / Key Note Speaker & Moderator
  • DEFACTO FİNANSAL DÖNÜŞÜM WORKSHOP / Speaker & Moderator
  • TBB – Türkiye Bankalar Birliği – iK Trendler / 17.01.2017 / Key Note Speaker
  • TURKCELL – Deloitte Küresel İK Trendleri / Key Note Speaker & Moderator
  • KOÇ FİNANS – Deloitte Küresel İK Trendleri / Key Note Speaker & Moderator
  • KOÇ SİSTEM – Deloitte Küresel İK Trendleri / Key Note Speaker & Moderator
  • BEŞİKTAŞ JİMNASTİK KULÜBÜ (BJK) – Spor Kulüplerinde Bütçe  / Key Note Speaker
  • İEİS – COVID_19 Sonrası Çalışma Hayatına Hazırlık / 18.06.2020 / (Webinar) / Key Note Speaker
  • COORBIZ – İşin Geleceği ve Yeni Normalde Çalışma Hayatı / 18.06.2020 / (Webinar) / Key Note Speaker

JÜRİ VE DEĞERLENDİRME KURULU ROLLERİ, MENTORLUKLAR

(Sadece bazılarına yer verilmiştir.)

  • CFO SUMMIT 2017 – EN ETKİN 50 CFO / Jüri (Danışma Kurulu) Üyesi
  • CFO SUMMIT 2018 – EN ETKİN 50 CFO / Moderatör ve Jüri (Danışma Kurulu) Üyesi
  • CHRO SUMMIT 2018 – EN ETKİN 50 CHRO / Jüri (Danışma Kurulu) Üyesi
  • CHRO SUMMIT 2021 – EN ETKİN 50 CHRO / Jüri (Danışma Kurulu) Üyesi
  • İTÜ ÇEKİRDEK KULUÇKA MERKEZİ – MENTOR
  • DELOITTE EĞİTİM VAKFI (DEVAK) – MENTOR
  • 8. PERYÖN İNSANA DEĞER ÖDÜLLERİ / 2016 / Deloitte Değerlendirme Ekibi Lideri
  • 9. PERYÖN İNSANA DEĞER ÖDÜLLERİ / 2017 / Deloitte Değerlendirme Ekibi Lideri
  • 10. PERYÖN İNSANA DEĞER ÖDÜLLERİ / 2018 / Deloitte Değerlendirme Ekibi Lideri
  • 11. PERYÖN İNSANA DEĞER ÖDÜLLERİ / 2019 / Deloitte Değerlendirme Ekibi Lideri
  • 12. PERYÖN İNSANA DEĞER ÖDÜLLERİ / 2020 / Deloitte Değerlendirme Ekibi Lideri
  • FARKLI AİLE ŞİRKETLERİNE (1., 2., 3. KUŞAK) MENTORLUK
  • DENEYİMLİ PROFESYONELLERE MENTORLUK
  • TERS (REVERSE) MENTORLUK

GERÇEKLEŞTİRDİĞİM DİĞER SUNUMLAR VE MODERASYONLAR:

(Sadece bazılarına yer verilmiştir.)

  • ÜNİVERSİTE SUNUMLARI: Boğaziçi, Koç, Özyeğin, İTÜ, Bilgi, İstanbul, TOBB ve Diğer Üniversiteler
  • ORACLE  ETKİNLİK SUNUMLARI
  • SAP ETKİNLİK SUNUMLARI
  • Deloitte – Itelligence Perakende CFO’ları Toplantıları / Moderatör
  • Deloitte Next Generation Talks / Moderatör ve Konuşmacı
  • Deloitte CFO Roundtables / Moderatör ve Konuşmacı
  • TBB – İstanbul Finans Merkezi – Arama Konferansı
  • İBB – Yatırım Ajansı Lansmanı – Arama Konferansı

YAZDIĞIM KİTAPLAR

  • TÜRKİYE’NİN CFO’LARI – 2014 (Foo Yayınları)
  • FANATİK ROMANTİK İŞKOLİK – 2013 (İkinci Adam Yayınları)

HAZIRLADIĞIM RAPORLAR

Temel Konular:  İnsan Kaynakları ve Yetenek Yönetimi – İşin Geleceği  – Futbol Endüstrisi – Aile Şirketleri ve Kurumsallaşma – CFO’lar ve Finansal Dönüşüm – Jİnşaat / Gayrimenkul – ERP ve Kurumsal Uygulamalar

(Sadece bazılarına yer verilmiştir.)

  • 2021’e Başlarken Avrupa’da ve Türkiye’de Futbol Ekonomisi / Ocak 2021
  • Türkiye’de Aile Şirketleri İçin Kurumsal Yönetim: Neden ve Nasıl Uygulanmalı? – TAİDER / Kasım 2021
  • COVID-19 Sonrası Yeni Çalışma Hayatına Hazır mısınız? / Temmuz 2020
  • Bildiklerinizi Unutun – Çalışan Deneyimi 201 / Mayıs 2020
  • İşin Geleceği: Uzaktan Çalışma Sisteminde Organizasyonel Dayanıklılığı Korumak / Nisan 2020
  • COVID-19: Çalışanlara ve Çalışma Hayatına Olası Etkileri / Mart 2020
  • Deloitte Futbol Para Ligi 2018: Meraklısı İçin Notlar… / 2019
  • Avrupa CFO Anketi – Türkiye Sonuçlarının Analizi Deloitte Türkiye CFO Serisi 2017 / 1
  • Bir Futbol Kulübünde CFO Olmak – Deloitte Türkiye CFO Serisi 2016 / 3
  • Globalleşen Türk Firmalarında CFO’ların Öncelikleri – Deloitte Türkiye CFO Serisi 2016 / 2
  • Kariyer dünyasında CFO’nun yeri – Deloitte Türkiye CFO Serisi 2016 / 1
  • Değişen İş Modelleri ve Dijital Çağın CFO’su – Deloitte Türkiye CFO Serisi 2015 / 2
  • Performans yönetiminde finans fonksiyonunun rolü – Deloitte Türkiye CFO Serisi: 2015 / 1
  • Vergi incelemelerinde CFO’lar nelere dikkat etmeli? – Deloitte Türkiye CFO Serisi: 2014 / 1
  • TÜRKİYE’NİN İNŞAAT LİDERLERİ 2010 (Türkiye Müteahhitler Birliği & Deloitte) / Şubat 2011
  • Milenyum Sonrası CFO: Son 10 yıla damgasını vuran 10 temel unsur / Ekim 2010
  • CFO Nedir?: Ezberi bozuyoruz / Mayıs 2010
  • Dengenin ve zamanlamanın önemi: Dalgaların arasında CFO’lar / Aralık 2009
  • Yarının CFO’ları / Eylül 2008
  • Deloitte Maps for Real Estate in Turkey / 2008
  • Yönetim Kurullarının ve Yöneticilerin İşletmelerinin Sağlığı Hakkında Bildikleri ve Bilmedikleri / 2008
  • CFO’ların Değişen Rolü / Eylül 2007
  • Deloitte European CFO Surveys (Deloitte Avrupa CFO Anketleri)
  • Deloitte Global Human Capital Trends Surveys (Deloitte Küresel İK Trendleri Araştırmaları)

DÜZENLİ YAZAR OLARAK MAKALELER YAZMIŞ OLDUĞU MECRALAR

(Sadece bazılarına yer verilmiştir.)

  • BloombergHT, Marketing Türkiye, CFO World Magazine, Dünya Gazetesi, PY DERGİ (PERYÖN), Finans Dünyası, Strategy (Akfen Holding yayını), FBR Family Business Review (Deloitte Türkiye Yayını), The Deloitte Times (Deloitte Türkiye Yayını)

KAPAK DOSYASI, RÖPORTAJ VE HABERLERİMİN YAYINLANDIĞI BASILI MECRALAR

(Sadece bazılarına yer verilmiştir.)

  • FORTUNE, CAPITAL, PLATIN, BUSINESS WEEK, TURKISH TIME, MARKETING TÜRKİYE, HR DERGİ, EKONOMİST, PARA DERGİSİ, BUSINESS LIFE, DÜNYA, HÜRRİYET, HÜRRİYET İK, HABERTÜRK, INBUSINESS, NEWSWEEK, MİLLİYET, SABAH, SÖZCÜ, FOUR FOUR TWO, SOCRATES, SERENCEBEY, LPM DERGİ, İNŞAAT VE YATIRIM, ŞANTİYE, FİNANS DÜNYASI, TİDE, CFO WORLD MAGAZINE…

KAPAKTA YER ALDIĞIM MECRALAR

(Sadece bazılarına yer verilmiştir.)

  • CFO WORLD MAGAZINE
  • PARA DERGİSİ
  • LPM DERGİ
  • TELEGRAPH (OXYGEN CONSULTING)